evet sevgili okuyucu. uzun zaman oldu görüşmeyeli. niye, neden derseniz, zevk-ü sefaya daldık, yaban elleri bıraktık, yalnız ve güzel ülkemize bir koşu gittik geldik. yaklaşık bir ay kadar tozu, toprağı, dolmuşu, metrosu, kalabalığı, rakısı, meyhanesi, birahanesi, parkı, maçı, arkadaşı, eşi, dostu derken unutmuşuz elimize kalem kağıt almayı.
bu bir ayın sonunda evimiz melbourne’a döndük. dönmek ki ne dönmek. daha havaalanından çıkar çıkmaz baktık bir şaşaa, bir cümbüş, çığlık atan kızlar falan. tam böyle havalara girip, gülce’ye karşı mahçup bakışlar atıyorum, ne var ya her zamanki karşılama der gibi derken bir de baktık ülkemizin fenomen şovmenlerinden beyaz ve kubat bizim kutsal topraklara inmişler aynı anda. kendilerini karşılamaya gelen taifenin cümbüşünü orada bulunan yabancılara açıklarken beyaz ile de bir kare fotoğraf çektirdik. ısrarları kıramam hiç bir zaman.
daha jet lag etkisi geçti geçmedi demeden yazımızın ana konusu olan melbourne cup günü geldi. ülkemizin güzide at yarışı gazi koşusunun benzeri diyebiliriz aslında melbourne cup denen mevzuya. ama biraz daha janjanlı ve uzunu. yani bir haftaya yayılan bir etkinlikler silsilesi mevcut. ama asıl yarış her yıl kasımın ilk salısında vuku buluyor. ve eğlenmeyi, içmeyi, sporu ve ganyanı çok seven bu eyaletimizin güzel insanları bu salı günlerini resmi tatil ilan ettiklerinden hayat daha bir güzel oluyor.
1861 yılından bu yana devam eden bu yarış melbourne ve avustralya tarihinden gayet önemli. düşün resmi tatil diyorum. işbu yarış günü eyaletimizde ve diğer eyaletlerde hanımefendiler ve beyefendiler tam bir bohem hayatın resmini çiziyorlar. herkes güzel ve şık olmaya özen gösteriyor, çabalıyor, uğruna hatrı sayılır bir meblağ para bayılıyor desek cuk oturuyor. ve bu şekil yarışı 1861’den bu yana aynı yerde flemington veliefendi hipodromunda yapılıyor. ulaşımda gayet kolay. bu tür organizasyonlar için raylı sistemde özel duraklar var, etkinlik zamanı açıyorlar seni kapı önüne kadar trenle götürüyorlar. flinders istasyonu dediğimiz ana istasyon da-ki haydarpaşaya tekabül ediyor- bir çok renkli kıyafetli insanla karşılaşıyoruz.
saat üçte başlayacak yarış için arkadaşlarımızı da yanımıza alarak bir gibi hipodroma ulaşıyoruz. aman allahım o da ne, her yer dolu. biz zaten en ucuz yerden almışız bileti, otağı kuracak yer kalmamış. neyse ki güzel insanlar avustralyalılar. birilerinin yanına çöküyoruz, halı, kilim atıyoruz, kimse ses etmiyor aksine, makara kukara dönüyor.
ama en zor iş bira, şampanya(evet şampanya) kuyruğunda yaşanıyor. onlarca metre uzunluğunda kuyruklarda gidiyor zaman. bohemliğin dibine vuracağımız için şampanyamız olmazsa olmaz. adam başı en fazla dört içecek alınabiliyor. bu demek ki o sıraya tekrar tekrar girilecek. yarışacak atlara, jokeylere dair hiç bir bilgimiz yok ama o kalabalığın içinde olmak insana çok iyi geliyor. günün ortasında melbourne yine yapacağını yapıyor, o güneşin içinden yağmuru atıyor üzerimize. bak bununla ilgili ayrıntılı yazı lazım. melbourne havası ile ilgili. ama daha önce mont beni yazımızda değinmiştik az çok. neyse ki artık tanıyoruz şehrimizi. hazırlıklıyız. yağmuru da atlatıyoruz, yarışı izliyoruz, herkes heyecanlı, kolay mı paracıklar basıldı ganyana. önümüzden geçerken sadece seslerini duyup, azıcık görüntülerini gördüğümüz atlardan biri kazanıyor.(evet kazanıyor resmen, birinciye verilen meblağ dudak uçuklatan bir şeydi, üç milyon mu ne dediydiler) 🙂
günün sonunda bir bara gidip, eğlenceye devam ediyoruz. herkes de aynısını yapıyor. sadece üç dakika sürecek bir at yarışı için koca eyalette resmen zaman duruyor. ha bundan bize ne, biz keyfimize bakarız, keşke daha çok olsa. 🙂 bu arada havalarda hafiften ısınıyor, ve endemik bitkilerimiz bikinili hatunla, sörfçü coçuk az biraz çiçek açtılar.umuyoruz mahsul bol olacak bu sene.
[…] Melbourne Cup dedikleri ve uğruna resmi tatil yaptıkları at yarışı şenlikleri (https://vakitlice.com/2016/11/07/o-guzel-atlar/) . Ha bir de bu ülkenin en önemli sporu olan ve yine fnal gününde resmi tatil olan footie var. […]