According to the cencus (2011). Australia’s most popular religion is Sport (99,5%)
The Chaser’s Australia
Yani diyor ki biz Aussie’nin çevik, sporcu ve fit olanını severiz. Aynen. Adamlar spor yapmak ya da spor izlemek üzerine öyle bir dünya kurmuşlar ki burada. Kendi çapımda futbol ve basketbol izleyen, izlediğini, spor takip ettiğini zanneden bendeniz ( bu yazıyı neden Tayfun değil ben yazıyorum inanın ben de bilmiyorum..) baya bir afallıyorum desem yeri.
Malum bizim memlekette spor denince akla tek gelen şey futbol ve onun da seyirci , takipçi ve oyuncusu da ağırlıklı olarak erkek. Kadının sporla ilişkisi şimdi burada girmek istemeyeceğim yüzlerce kültürel, sosyolojik ve daha bir çok antin kuntin nedenden dolayı hep sınırlı olmuştur bizde. Ancak burada her spor dalının kadın erkek ayırmaksızın nasıl takip edildiğini, sporun nefes almak yemek yemek gibi görüldüğünü fark ettik. Girişi daha fazla uzatmadan sporlar nelermiş onlara bakalım.
Football- AFL : Australian Footbal League
Haydaaa dediğinizi duyar gibiyim. Ama en baştan söyleyeyim bu futbol başka futbol. Her kelimeyi kısaltmazsa ölecek hastalığındaki Aussie’lerimizin “footy” dedikleri Avustralya futbolu. Avustralya’nın icat ettiği az sayıda spordan biri. Şimdi benden kurallarını vs anlatmamı beklemeyin. Ben gözlemlerimi aktaracağım. Bir futbol sahasında çok çok büyük bir sahada bir tabur asker kadar adamın sahaya inip el ayak kafa Allah ne verdiyse kullanarak, gerekirse birbirlerinin üstüne de atlayarak semaya doğru yükselen 2 sırık arasından topu geçirmeyi hedefledikleri bir oyun. Bu 2 sırık bir çeşit kale diyebiliriz ama kaleci diye bir şey yok. Zaten mevzu anladığım kadarı ile topu oraya kadar götürebilmek. tutturamazsan bile bir teselli puanı gibi bir durum bile var. Oyun baya kalabalık cidden. Oyun boyunca koşmayan oyuncu gördü bu gözler, öyle arada kaynıyorlar bence.
Şimdi bu oyunu benim algılayışım bu tabii. Ama bu ülkede haftasonu planlarının vazgeçilmez etkinliği, çoluk çocuk ailecek gidilen, izlenen takip edilen hatta ligin son maçının oynandığı Grand Final Day’de resmi tatil ilan edilmiş bir oyun. Evet yanlış duymadınız. Futbol final maçı günü ülkede resmi tatil. Avustralya genelinde bu kadar önemli olan bu oyun hele Melbourne’de çılgınlık seviyesinde. Bunu hem neredeyse her caddenin bir futbol takımı olmasından hem de cumartesi öğleden sonraları boyunlarında takımlarının atkıları ile gezinen çılgın kalabalıklardan anlayabiliyorsunuz.
Bir kaç kez TV’den izlemeye çalışıp hem anlamadığım hem de zevk almadığım bu oyunu bir kez stadda izleyince – halen tüm kuralları anlamamış olsam da- oldukça keyif aldım diyebilirim. Bunun iki nedeni var. Birincisi seyirci o kadar tutkulu ve keyifli ama bununla birlikte seviyeli izliyor ki maçı bırakıp taraftarı izlesem bile keyif alırdım diyebilirim. Diğer nedeni ise diğer bir çok takım oyunun aksine sadece skor odaklı değil. Hem taraftar hem oyuncu oyun esnasında birçok pozisyonda heyecanı o kadar yoğun hissediyor ki oyunda skor olup olmadığı çok da önemli değilmiş gibi geliyor. Şimdilerde Grand Final Day’i kaçıracak olmamızın burukluğu ve kendimize destekleyecek bir takım bulma arayışı içindeyiz.
Rugby – NRL: Natiaonal Rugby League
Rugby denen benim gözümde Amerikan futbolunun bir değişik versiyonu olan güzide sporun burada da bir ligi var. Yani varmış. Henüz kendisi ile tanışamadık, çok da bilgi edinemedik. Ama duyduğumuz okuduğumuz kadarı ile rugby takımlarının skandalları pek bir meşhur imiş. Bir de eski rugby oyuncularının siyasete atılması.
Yüzme :
Az çok spor ve olimpiyat takip edenler Avustralyalıların yüzme ile ilişkisini tahmin ediyorlardır. Etrafınızda çoluklu çocuklu aileler varsa, ve ” akşam napıyorsun, haftasonu ne yaptın” sorularının cevabında mutlaka ” çocukları yüzmeye götürdüm” gibi bir cevap olur. Zaten insanlar burada okul seçerken eğitimden ziyade havuz büyüklüğüne bakıyorlar desek yeri. Şehirlerde uygun fiyatlara yüzülebilecek olimpik havuzlar mevcut. E zaten üşümeyen bünyelere sahip bu arkadaşlar 15 derece havada bile denize de girip yüzüyorlar. Şimdi bunlar başarılı olmasın da ben mi olayım 🙂
Tenis:
Australia Open desem hiç tenis maçı izlememiş olanlarımız bile duymuştur diye tahmin ediyorum. Dünyanın sayılı tenis turnuvalarından biri şehrimizde oluyor. Bu uluslararası turnuvaya da halkın teveccühü pek yüksek. Maç günlerinde hotellerde barlada publarda kalabalıklar halinde ve heyecanla takip ediyorlar.Yine bir çok okulun tenis kortu var. Bununla birlikte bazı evlerin aralarında mahalle aralarında da tenis kortları görüp “yahu ne tenise düşkün adamlarmış” desek de bunun bir vergi çakallığı olduğunu da yeni öğrendik.
Basketball:
Türkiye’deyken canlı olarak izlemekten en keyif aldığım spor idi. Efes maçlarını halen özlüyorum. Buraya gelince dedik ki bu kadar spora düşkün memleket herhalde burada da gideriz maçlara diye. Elbette basket takımları, lig falan var ama diğer tüm sporların yanında o kadar sönük ki sokaktaki vatandaşa bana bir tane basket takımı adı söyle ya da basket maçları nerede oynanıyor diye sorduğunuzda “basketball mu o ne?” ya da ” a bizim ülkede basket oynanıyor mu?” der gibi ifadelerle yüzünüze baktıklarını görebilirsiniz. Neyse Melbourne United adlı takımı bulduk heyecanla ligin başlamasını bekliyoruz.
Netball:
Çakma basketball. Hatta şehirde bir sahada panyası olmayan potalar görünce ” aa bu ne ya., mahalle arası sahası diye mi böyle” diye düşünürken sahada basket oynamasını beklediğim insanların topu sürmek yerine kısmen sabit durarak topu birbirlerine ata ata potaya ulaştırıp basket attıklarını görünce bunun başka bir oyun olduğunu anlamıştım. Bildiğimiz kadarı ile kraliçeye sevdalı ülkeler topluğu olan Commenwealth tarafından bulunan ve oynanan bu oyunda Avustralya tek ve en büyük rakibi Yeni Zelanda kıyasıya çekişiyorlar.
At Yarışı :
Adını her duyduğumda bir Kemal Sunal filminde baş karakterimizin karısının ” çoluğun çocuğun rızkını beygirlere yatırdın” deyişi gelir aklıma. Türkiye’de hiç canlı ve bir hipodromda izlemedim. Ama TV’lerde hiç bir spor musabakasında duyulmamış heyecanlı bir tonla yarış sunan spikerleri hepimiz biliriz. Bir iki kez da ganyan oynamışlığımız var o da ayrı bir hikaye.
Gelelim burada beygirleri nasıl yarıştırdıklarına. İnanmazsınız bu sporda burada pek popüler hatta prestijli bir spor. Hatta yılda bir kez olan en prestijli yarış olan Melbourne Cup dedikleri koşu günü ( topu kökü 3*5 dklık koşu) tüm gün tüm Victoria eyaletinde resmi tatil. Ve bu koşuyu izlemeye hipodrama öyle kot tshirt gidilmiyor efendim. Hani eskilerin “biz Pera’ya papyonsuz çıkmazdık” dedikleri gibi burada da Melbourne Cup’a erkekler şık giyinmeden, kadınları şık giyinmeden ve tüllü şapka takmadan gitmiyorlar. Hatta çeşitli mekanlarda toplanıp TV başında izlerken bile şıkır şıkır giyinip tüllü şapkalar taktıklarını gördü bu gözler. Bu sene için aldık biletimizi en tüllüsünden şapkamızla arz-ı endam edeceğin race course’da 🙂
Soccer :
İşte bu bizim futbol. Bundan bahsederken yılların alışkanlığı futbol deyince karşılıklı yok o değil bu, yok Avrupa futbolu olan falanlarla muhabbet uzuyor gidiyor. Evet bir lig var takımlar da var. Ancak seyirci teveccühü çok yüksek diyemeyiz. Bunu MCG’de izlediğimiz International Cup kapsamındaki Juventus maçında da gördük.
Cricket:
Dışardan bakılınca beyzbolu anımsatan. bir sopa marifetiyle topa vurulması, bir grup insanın top havadayken yapması gerekenlerden oluşan bir spor. Sopası beyzbol sopası gibi yuvarlak hatlarda değil daha köşeli ( nasıl baya açıklayıcı ve bilimsel anlatımlar oluyor di mi :)) Özellikle mahalle aralarında çocukların babalarıyla cricket çalıştığını sıklıkla görmek mümkün. İlginç birden fazla türü var. Bunlardan biri de test maçı dedikleri şey. Sanırım günler sürebilen ve takımların dayanma gücünü test etmekten dolayı adı test maçı olan bir cricket imiş. izlediğimizde daha derin bilgiler paylaşırız umarım.
Surf:
İşte hayallerdeki Avustralya di mi? Kaslı surfçü çocuklar, bikinili kızlar falan. Elbette var bunlar da. Bizim eyalet denizinin huyu doğası gereği çok çok uygun değilmiş bu spora. Daha çok WA ve NSW’de bu arkadaşları görebilmek mümkün imiş. ilgilenenlerin bilgisine.
Lawn Bowls
Çimlerin üzerinde yalın ayak oynanan, uzaktan bakınca bowling mi o dedirten ama topların daha ufak hafif yassı olduğu amacın başka bir topu vurmak olduğu bir oyun. İnanılmaz merak ediyorum. Yeter sayıda insan bulup takım kurabilecek duruma geldiğimizde ilk deneyeceğim şeylerden biri.
Koşmak koşmak koşmak…
Şehirde öğle arasında yemek öncesi-sonrası, sabah karga kahvaltısını etmeden önce, yağmurda çamurda, soğukta hatta 40 derece sıcakta bana mısın demeden koşan insanlar. evet.. koşuyorlar. hiç başka spor yapmayanı da koşuyor adamların..
Yıllarca en büyük spor faaliyeti uzaktan kumandanın tuşlarına basarak parmak kaslarını çalıştırmak olan bizleri bu ülke bu anlamda nasıl değiştirip dönüştürecek merak içindeyiz. yazının sonunda farkettim ki daha bisiklete golfe girmemişim bile. artık onları da başka bir zamanda.
gülce.
[…] 5- Spor : Olumlu. Şimdi ben çok spor yapan bir adam değilim bilen bilir. Zaten bunu da spor izlemek açısından yazdım. Ancak spor yapana da izlemek isteyene da sonsuz olanakları olan bir şehir. Her suburbda mutlaka halka açık spor alanları, sahaları vs mevcut. Bununla birlikte spor anlamında çok büyük etkinlikler de cabası. Her yıl Avustralya açık tenis turnuvası burada olur. Formula 1 şehrimizin pek bir güzide semtinde harika bir parkın içinde gerçekleşir. Melbourne Cup dedikleri ve uğruna resmi tatil yaptıkları at yarışı şenlikleri (https://vakitlice.com/2016/11/07/o-guzel-atlar/) . Ha bir de bu ülkenin en önemli sporu olan ve yine fnal gününde resmi tatil olan footie var. Spor hakkında daha çok bilgi için ise şuraya alalım (https://vakitlice.com/2016/09/21/rain-hail-or-sunshine/) […]