Pazar kahvaltısında okunmalık yazı

Selamlar okuyucu,

Gunun gayri resmi ilk, resmi ikinci birasindan selamlar. o nasil is lan deme hemen okuyucu. ilk biranin uzerinden cok zaman gecti, o sebeple o artik saylanmaz. ama sen dersen ki senin agzini yuzunu yirtarim, nasil saylanmaz lan diye, tamam hocam derim, kabul ederim. manyak miyim senle kavgaya tutusayim. bi bira da benden olsun, ucleyelim. biralarin tarantinosu olalim, kill bill demeyelim de kill beer diyelim. senin canin sagolsun tarrraaam.

peki neden ilk biranin ustunden zaman gecti ve zaman asimina ugradi. iste mesele burada. neden olacak gotumuzu gezdirdik yine. ipimle kussagim, sitimle tasagim mottosunu benimseyen blogunuz vakitlice, gelecek kaygilarinin solugunu ensesinde hissederken, kazandigi uc kurusu meyhane koselerinde ezen sairler gibi davranmaktan imtina etmez. cunku neden? cunkusu yok, on bin yillik insanlik tarihinden damitilmis bilgi, birikim, tecrubeden bi sikim anlamadik. agustos bocegi ve karinca hikayesi bize hic bir sey ogretmedi. zaten mevsimler de ters bu diyarda, o masal bizde subat bocegi diye geciyor.

ise girdim okuyucu. ilk zamanlarda yasadigim traji komik seyler yasanmadi. aslinda ise hemen girmeyeyim, az memleketi taniyalim, gulce calisiyor nasil olsa, ic guveysi gibi, serefsizin onde gideni gibi yasayayim diyordum. o arada da gulcenin gozune hos gorunmek icin yalandan basvurular yapiyordum. universite sinav sonuclari aciklandiktan sonra oss basvuru kilavuzuna ciddi adaylari yazdiktan sonra sonlara dogru odtu bilgisayar muhendisligi, bogazici falan yazmistim, komigim ya. oss’ye saka yapiyorum. ktu iki yillik myo kazaninca, oss de son sakasini yapti. hatta o zamanki yok baskani mmsle ‘noldu yarram, hep sen mi komiklik yapican’ diye kisa bir video gonderdi.

iste tam gunler boyle gecerken facebook gruplarinda gordugum bir ilana mail attim. aradan bir kac gun gectikten sonra, bir pazar sabahi mail aldim. ‘mate, isin yoksa bi konusalim’ diyordu mustakbel patron. dedim tamam. aradi, konustuk, on-onbes dakika kadar makara kukara, kahkahalar esprilerle gecti. yarin gel basla dedi. gora’da dus alirken cikan garabel’e ‘ebenin’ diyen arif gibi tepki verdim. tamam dedim. o gun bugundur sabah dortte kalkip brisbane ve cevresine sut dagitiyorum. sutcu oldum. cocuk benden degil ama yeminlen.

isler gucler dizisinde boomcu onur vardi ya, ‘abi kizi vermezler zaten diye istemeye gittik, verdiler, ailece cok saskiniz’ diyordu. onun gibi hissediyorum. les gibi, hayvan gibi dramatize edecektim durumu, ‘yok abi bana is vermiyorlar, irkci bunlar, herkes calisirken ben niye issisim’ vs. gibi kafa sikecek ve gulceden bir bira parasi daha isteyecektim. bence harika bir plandi. dayanamazdi, verirdi. simdi hem sadece hafta sonu iciyorum, hem nazim’in dedigi gibi ‘ana avrat sover gibi, azgin bir hayvan dover gibi’ calisiyorum. bu iste bir yanlislik var ama du bakalim.

is vesilesiyle gunluk bes yuz kilometreye kadar yol yapiyorum. normalde iki senede ogrenilecek yeme-icme, gezme yerlerini bir ayda cozdum. resmen matrix’de trinitiye baglanip, ‘triniti; brisbane’ demis gibiyim. brisbane’in en populer destinasyonlari olan gold coast, sunshine coast kopegim oldu. tur rehberi gibiyim. oyle yerlerden geciyorum ki gunun sonunda eve gelip, gulce hazirlan bu hafta sonu surdayiz derken ertesi gun hayir hayir bu hafta sonu suradayiz diyorum. hafta sonu niye iki gun ya yetmiyor artik diye isyanlar ediyorum.

simdi arkadaslar alinmaca, gucenmece olmasin. Melbourne guzeldi, bagli oldugu Victoria eyaleti harikaydi. ama Queensland ve Brisbane’e gelmeyen de yani ne bileyim, Avustralyaya geldim demesin bi zahmet. Ulan ne bicim bi yer burasi ya. dur ovelim azcik. cok ovelim, anasi babasi bu kadar ovmesin. sahilleri, okyanus kenari ayri bir dunya ki oralara ileryen zamanlarda gelicez.(yavas yavas koparicaz, bir anda degil) yagmur ormanlari, daglari baska bir guzellik.

dag denen seyi hafife almayalim okuyucu. hafife jale odulleri vermiyoruz burada. espri de araya kacti valla, idare edin. biz dag severiz, ama dagcilikla aramiz yoktur. dagin havasini severiz. o sisli, puslu havasi ayri, ormanlarin verdigi oksijen bolluguyla yuruyus yapmanin verdigi haz ayri. haz muhim. neydi sevgili socrates dergimizin isim babasi socratesin mottosu; “guzellik once gelir, zafer onu takip eder. asil muhim olan ise hazdir.” sehirler arasi otobus yolculuklarinda en sevdigim seydi, bolu dagi-tabi eskiden tunel yokken- zirvedeki varan ve ulusoy tesislerinde sabaha karsi icilen harika domates corbalari. ahh ulan beee… bercestede edilen kahvaltida guzeldi tabi.

velhasil biz dag gezdik okuyucu. bunca girizgahin sebebi o. ama aklinizdaki dag imgesini bir kenara birakin. soyle ki, kocaman, cok buyuk bir alan icinde birbirine uzak dort, bes dag dusunun. ama oyle siradaglar gibi degil. aralarinda mesafeler olan agaclar gibi. hepsi kendi ozgurlugunde. birbirleri ile hic bir baglari yok. sonra bu daglara uzak baska bir yerden hepsini bir arada gorebileceginiz baska bir yer hayal edin. kocaman ovada daglarin hepsi gozunuzun onunde. iste bunu yapmanin adi Maleny adi verilen kasabada sakli. Brisbane sehir merkezinden bir bucuk saat mesafede bir cennet. sadece Maleny degil tabi on dakika uzaginda Montville diye bir kasaba daha var.

Montville ve Maleny. birbirinden tamamen farkli karakterde iki kasaba. Maleny daha sehirimsi, kalabalik, klasik avustralya mahallesi tarzinda bir yer. Montville ise bildigin orta cag avrupa kasabasi. biliyorsundur heralde, bildigini varsayoyorum. cunku ben bilmiyorum. sadece bu tanimin yakisacagini dusundum. bilirsin okuyucu, cahil ozguveni yuksek bir bireyim, gulce sagolsun, beni surekli bilgilendirir, ama karsisinda bir umutsuz vaka oldugunu henuz anlayamadi. gotten atma sporunu olimpiyatlara sokacak kadar iddialiyim bu konuda.

iste boyle okuyucu. gidilecek, gorulecek yerler var. bizimde vaktigimiz oldukca gidiyoruz. cunku vakitlice yapmak lazim ya hani. kendine iyi bak, sagligina, yedigine, ictigine ve viruslere dikkat et. pazar kahvaltilarini aksatma. cunku pazar kahvaltisinda kose yazisi okumamis insanlarla anlasmak zor. radikal vardi la eskiden di mi? radikal iki vardi birde. ah bee ne guzeldi be. feridun duzagacin besiktas yazdigi o sayfalari okumanin verdigi haz ve pazar kahvaltisi. bu konuya nerden geldik bilmiyorum ama yazarken arada bi iki bira daha ictim, kafa sikme modum geldi. hadi saglicakla kal bozkirin tezenesi.

One comment

  1. Aga günde 500 km nedir ya kolay gelsin. Gold coast, Sunshine coast buralar benim için ömürlük hayaller iken senin için günlük olmuş 🙂 tadını çıkar.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s