hayaller changover gercekler game over

selamlar okuyucu,

uzun, uzun zamanlardan sonra selamlar. varligin da yoklugun da yetmiyor diyor ya sezen aksu, bizim icin soylenmis gibi degil mi? yoklugumuz yetiyor gerci, istatistik kismindan anlasiliyor.

uzun zamanlarin ozeti degil bu okuyucu. yilbasi icin yapilan bir seyahatin anlatisi olmasi planlanmisti sadece. yeni yil dilekleri dilenecek, parayi nasil ezdigimiz anlatilacak, kur farkindan dogan kar avantaji ile varos edebiyati birlestirilip, aklinca biz de sizdeniz mesaji verilerek prim yapilacakti. oyle ya biz de kendi capimizda kucuk burjuvalariz.

kucuk burjuva kismi isin sakasi, bir kisim yerlere gonderme olarak kullanilabilir. gulce bazen cok kiziyor bana “biz de kucuk burjuvayiz” dedigimde. degiliz diyor, cunku bizim savundugumuz degerler var diyor. konu buralara nasil geldi anlamadim. besinci kadeh sarap ve muzigin etkisi olsa gerek. oysa daha gunduz bu satirlar yazilirken.

baslarda bir yerde dedigim gibi yilbasi icin gidilen bir seyahatin oykusu bu okuyucu. yemedik ictik, parayi denklestirdik, yilbasi icin taylanda gittik. tayland diyince hepimizin aklina bir seyler geliyor biliyorum. sonucta instagram nesliyiz. hadi bizim kafa kagidimiz eski instagram nesli degilsek bile tayland=seks algisi bir sekilde kafamiza kazinmis. e ama biz hali hazirda seks yapabilen insanlariz, niye gidelim di mi? e cografya var, insanlar var, yemekler var.

aslinda bizim aklimizda yilbasi icin bir plan yoktu. aylar once turkiye’ye memlekete gittigimizde kanka kisisi ve amerika’da yasayan ablasiyla bulustugumuzda ortaya boyle bir fikir atilmisti. ve biz de rakinin ve gun batiminin etkisiyle evet demistik. ertesi gun uyandigimizda aklimizda nedenler, nasillar ve bunu yapacak para nerde amk sesleriyle dusunmeye basladik. dondukten sonrada yemedik icmedik bunun icin calistik. hani derler ya hayallerine ulasman icin calisman lazim diye. aslinda orda kastedilen calisip para biriktirmekmis onu anladik. neyse biz o kismi da bir sekilde hallettik. ve gereken rezervasyonlari yapip tayland icin yola ciktik.

simdi burada bir tayland hikayesi anlatacagim okuyucu. eger diyorsan ki tayland’i yasadim ben goduguuumm sen kimsin diye burada okumayi kesebilirsin guzel kardesim. cunku bizde bireysel geziler olsun, bayi toplantilari olsun tayland baya populer bir ulke, onu biliyoruz. okumayi kesmeyen gardasim ben sana baska bir hikaye anlatacagim. kan, gozyasi, entrika dolu. aslinda anlatilmamasi gereken. tayland’in ic yuzu, derin tayland.

oncelikle bu bir bayi toplantisi degil.

ucagimiz bangkok suvarnabhumi havaalanina varirken kafamda bangkok’la eslestirdigim tek bir sey vardi. “bankokta ucuz porno filmler oynatan bir sinema” cocukken okudugum bir ajan romaninda bu veya buna benzer bir cumle yaziyordu. daha istanbulda porno sinemalari kesfetmedigim zamanlardi. daha sonralari sislide inci, besiktasta yildiz, istiklalde dilbazlari kesfetmeden onceleri. hatta istiklalde el hamra pasajinda erotik filmler oynatan sinemaya gidip de ertesi gun yandigini ogrendikten sonra gusul abdesti aldigim zamanlardan once.

bangkok havaalanina indik, gumrukten gecip kanka kisisi ile kucaklastik. gelmeden once cokca okumustuk. tayland’da pazarlik yapin. artik beynimize kazinmisti. daha pasaportu onaylayan gorevliye bile yuz baht dedik, adam bedavaya yapiyo zaten. o kafayla taksiye gittik. herkes pazarlik yapin yaziyordu, kazik yemekten cok korkuyorduk. havaalani cikisinda taksileri koordine eden birisi vardi. her cikani onunde bulunan sonsuz uzunluktaki taksi numaralarina gonderiyordu. bizi de gonderdi. aklimizda kazik yemeyin uyarilari ile. gittik taksimetre ac dedik, adam taksimetre acarsam elli baht fazla dedi, biz taksimetre ac diye bagirdik. adam da acti. gidecegimiz hostele bizi 450-500 baht civarinda bir paraya goturdu. daracik bir sokakta indik, tam hostelin onu. adama tam para verdim, para ustu belli, ama para ustunu vermemekte kararli. bir iki matematik hesabi ogretmeye kalktim ama arkada trafigin birikmesi, adamin anlamamak istemesi ile vazgectgim ve ilk kazigimizi yedik. kaldigimiz yer de khaosan road’a yakin bir yer.

khaosan road. bir eksi sozluk yazarina gore dunya hippilerinin baskenti. hac gibi yani. kaldigimiz yer kabeye on dakika yurume mesafesinde. cantalari attik, yurumeye basladik. her yerde sokak saticilari, yemekler, tencerede pisen tavuklar, baliklar, pirincler ismini bilmedigimiz sebzeler ve baharatlar ve bocekler. bir caddeye daldik sonra khaosan road’a gitmek icin. sokagin adi soi ram butri.

khaosan road. ah khaosan road. simdi size evde khaosan road yapma taktigi veriyorum. mecidiyekoy’u biliyor musun okuyucu. hani umut sarikaya’nin dusuk butceli din karikaturundeki cehennem olan mecidiyekoy. istanbul’un merkezi. hah simdi mecidiyekoy’un dort tarafina kolonlari yerlestir ve dale don dale, comolokko, despacito sarkilarini ayni anda son ses ac, ustune binlerce turist koy, tophane nargilecileri gibi mekanlarda alkol su gibi aksin, sokakta adim atacak yer olmasin ama arada el arabasinda bira satilsin. al sana khaosan road. bizim neyimiz eksik ya, biz neden yapamiyoruz bunu. ha pardon istiklal caddesi artik boyle di mi, arap khaosan roadu.

tabi ortam boyle olunca biz de entel ve dantel kisiler olarak hemen ciktik ve biraz once adini zikrettigimiz soi rambutri sokagina gittik. burasi khaosan road’u kesen caddelerden biri yanilmiyorsam. burada khaosan road’u arayan turistlerin kalabaligi var. ayni sekilde mekanlar var. ama bu adamlar o dim tis dim tis yerine canli muzik yapmislar. ulan guns’n roses soylerken axl rose olan, metallica soylerken james hetfield, ac/dc soylerken brian jonhson olan adamlar var. hem de bira ayni fiyata. dinledik okuyucu, sonunda kadar dinledik. gece on iki oldu hala dinledik. sonra gece yarisi masaj yaptirmaya gittik.

iste tayland be kardesim, bize bunlarla gel dedigini duyar gibiyim okuyucu. masaj mukemmel bir sey. biz de yaptirdik. gece bir gibi ciktik. cikar cikmaz herkes hostele gidip uyuma konusunda hem fikir. benim icimde aslinda biraz daha icsek mi diye bir dusunce var ama korkudan dile getiremiyorum. sonucta tatildeyiz, gulcem ve kankam gidelim demis. soi rambutri’den hostele yuruyoruz. cok guzel muzik yapan bir gurup ve onlara eslik eden bir seyirci var. onlari da pas gecip hostele gidecegiz. tam gecmisken kanka kisisi donup “bi tane daha mi icsek ya” diyor. o an yasadigim sevinc devid’in chelseaya 35 metreden attigi golle ayni olabilir okuyucu. o golu bilmeyenler icin soyluyorum, (dusundum dusundum o golu bilmeyene verecek ornek bulamadim amk).

mukemmel bir ortam. guney amerika muzigi gibi ama icinde afrika da var, avrupa’ya da goz kirpiyor. hepimizi kapsiyor. gecenin ikisi. elimizde biralar. cok egleniyoruz. insaniz cunku. eglenmek hakkimiz. ucuza da eglenebiliriz. ucuz ne amk bedavaya da eglenebiliriz. yeterki herkes sakin olsun. oh be ne guzel yerdeyiz. onumuzde bir eleman asiri alkolden yerde yatiyor. arkadasi gelip kaldiriyor. ben elemana bir bira uzatiyorum, o da bana “bana bira verme, gidip yatayim” diyor. ohaaaa. bu nasil bir bilinc seviyesi. halbuki biz dur durak bilmeyen bir anlayistan geliyoruz. ne kadar icersek o kadar mukemmeliz. afalliyoruz. ama yola devam ediyoruz. hostele variyoruz.

sabah. gulce ve ben uyanmisiz. kanka kisisine bakiyoruz, changover. (changchang + hangover= changover) yollarda yuruyoruz. bangkokta sabah. ucuz porno oynatan sinemalar yok. khaosan road’un cevresinden dolanip ana caddelere cikiyoruz. bangkok’u saran nehrin ara kollarindaki kucuk koprulerden geciyoruz. sabahin yedisinde ana caddesinde ise giden insanlar, piyango gibi birseyler satan insanlar ki hala ne sattiklarini bilmiyoruz. yurumeye devam ediyoruz. zaten yuruyen insanlariz. istanbulu yuruyerek gezmek ne guzeldir ya, ya da giresunu ya da urfayi. yurumek cok guzel. isiklardan caddenin karsisina gecerken yanimizda biri de bizimle birlikte geciyor. tam gecme ani biterken yanimiza gelip kendisinin yolun karsisindaki budha okulunda ogretmen oldugunu soyluyor. ve bize gidilmesi gereken yerleri anlatmaya basliyor. ayni zamanda gidilmemesi gereken yerleri. misal bir onceki gece cilginca ictigimiz khaosan road’u gosterip kaosan roooodddd noooooo diyor, biz de evet diyoruz. abi tam bir ogretmen edasiyla goverment yazip bize vat iz dis diye soruyor, biz de ciddiye alip onunla birlikte gavirminttttttt diye cevap veriyoruz. neyse abi bize uzun uzun suraya gidin buraya gidin diye anlatip sonunda suradaki arkadas sizi gotursun diye baglarken biz ‘arkadasi bekliyecez yeeeaa’ diyoruz. abi aninda arkasini donup uzay boslugunda kayboluyor. oha bir saniyede. ara tirim tiris yok.

bangkok’ta gorulmesi gereken yerlerden olan grand palace yani buyuk saraya cok yakiniz. gulce diyorki kanka kisisi uyansin onunla gideriz. kacirmasin bu keyfi. eyvallah diyorum. ne yapsak ne yapsak derken gulcenin buldugu chatuchak pazarina gidiyoruz. chatuchak weekend market. aslinda bir sabit pazar ama cok buyuk. girdigin yolla ciktigin yol baska. bildigin kapalicarsi. buraya gelirken tuk tuk denen tayland’in medari iftihari ulasim aracini kullaniyoruz. biraz korksak da turist olarak mutlu bir sekilde pazara variyoruz. donerken yine tuktuk kullanip bir miktar korkarak kaldigimiz yere donuyoruz.

kanka kisisini zorla uyandiriyoruz. bangkok’a geleli 15 saat olmus durumda. gulce bize bangkok’un icinden gecen bir nehir turundan bahsediyor. ama biz daha tam olarak uyanmamisiz. bangkok’un ici mi, o ne yeniyo mu diye tepkiler veriyoruz. biraz yuruyup bangkok’u istanbul gibi ikiye bolen nehri gorene kadar gulceyle makara yapiyoruz. sonra o nehri ve kopruyu goruyoruz. bangkok. ah bangkok. hostelden khaosan road’a giderken gordugumuz sokak yemekcilerinden ibaret olmayan bangkok. kocaman bir sehir. derya deniz. gulcenin bahsettigi nehir turunu alip tekneye atliyoruz. kac durak oldugunu hatirlamiyorum ama istanbulun bir anadolu bir avrupa yakasina ugrayan vapur hatlari gibi dusun okuyucu. son durakta iniyoruz. ben buyuk sehirim der gibi bir meydana giriyoruz. asiatique denen bu yerde yeme icme mekanlarindan, lunaparka, akliniza gelebilecek her sey var. burayi da gordukten sonra daha once okuyup cok merak ettigimiz cin mahallesine gitmek istiyoruz. melbourne’de cin mahallesi var zaten. kanka kisisine ove ove bitiremiyoruz. biz ovdukce o da tamam diyor gidelim anasini satayim. bu asiatique denen yerden taksi cagirmak istiyoruz, sadece cagirmak icin 20 baht istiyorlar. yani 1 dolar. meblag cok olmasa da kanima dokunuyor. sadece taksi cagirmak icin para istemek. e abi ben de kendim taksi durdurabilirim. bu dusunce ile yola cikiyorum. gulce ve kanka kisisi de yanimda. taksi degil de tuktuk durduruyoruz. uygun bir fiyata anlasiyoruz. bangkok’un aydinlik caddelerinde cin mahallesine dogru yol aliyoruz. cok egleniyoruz. sonunda cin mahallesine geliyoruz.

cin mahallesi denen yer sokak yemekleri ile one cikan bir yer. miechlen yildizi alan sokak yemekcisi var. sokak yemekcisi demek bizim icin kokorecci, midyeci, sampiyon, mercan. ulan sekiz saat once siraya girilen sokak yemekcisi mi olur. tarabyada birinci sinif balik lokantasinda calistim boyle bir sey yoktu. yani okuyucu cin mahallesinde yemek icin oglen gibi git adam gibi yemegini ye. misal cemberlitasta corlulu ali pasa var nargileci, aksam gidersen yer bulamazsin ama benim gibi sabah onbirde gidersen hem bostur hem de huzur vardir. cin mahallesi de oyle. bizde cin mahallesini gezdikten sonra ne yapalim ne edelim derken red rose diye bir otelin lobisine oturduk. bira ve viski bangkok’un geri kalani ile ayni seviyedeydi. ben ve kankam bira soylerken gulce viski yani fiski soyledi. cin mahallesinde gece cilginca surmekteydi. biz de nereye gidelim diye konusuyorduk. sonunda soi cowboy denen bangkok’un cilgin eglence mekaninda kara kildik. burasi amsterdam’in red ligt district denen kari kiz uyusturucu alkol escinsellik yani ne ararsan buldugun mekaninin bir benzeriydi. cin mahallesinden ciktik. her yer cok kalabalik. taksi, tuktuk. hepsinde sira var. sonunda ben bir tuktuk durduruyorum. soi cowboy icin pazarlik yaparken bir polis gelip hadi kardesim hadi derken soforle anlasiyoruz. yola cikiyoruz. aksam yedi gibi. hava sicak, tuktuk esiyor. turistiz, hersey cok guzel.

dort seritli yoldayiz. trafik var. en fazla hiz yapilan seritteyiz. oldukca genc tuktuk soforu de tabakhaneye tezek yetistirme derdinde , gencliginin atesi ya da tamamen sahsi aptalliginin etkisi ile gaza bastikca basiyor. Korkudan hepimiz buz kesmis halde ilerliyoruz. onumuzdeki araba sola donmek icin sinyal veriyor. karsidan gelen yok. onumuzdeki araba karsidan gelen olmadigi icin hareketleniyor. tuktuk soforu genc cocuk frene basmak yerine ya da yavaslayip sagindan gecmek yerine daha fazla gaz verip onunden gecmeye calisiyor.
….
..
..
.
.
sessizlik.
.
..
..

cocukken trt1 de windaria diye bir anime izlemistim. olen insanlarin ruhlari kus olup havada beliren bir zepline dogru ucuyorlardi. animenin kahramani cocuk sevgilisini birakip savasa gidiyordu ve dondugunde sevgilisini gorup sariliyordu. sarildiktan bir saniye sonrada gokte zeplin beliriyordu. ben hayir nolur olmasin derken kiz ruh olup o zepline dogru ucuyordu. yillar sonra bu animeyi gulceye anlattim. tam adi ‘dowa meita senshi windaria’ imis. oturduk birlikte izledik. ayni tadi aldik mi bilmem. ama cocukken izledigimde kendime soz vermistim, hic bir zaman sevdigimi yalniz birakmayacagim diye. yillar sonra bir sarki dinledim. soul asylum-runaway train diye. evden cikip bir daha evlerine donemeyen insanlari anlatiyormus. ve klipte bu insanlarin bazilarinin fotograflari kullanilmis. yillar sonra bu klibi izleyip eve donenler olmus ne garip degil mi?
..
..
..


bunlari size niye mi anlatiyorum?
tuktuk donmeye calisan arabayi gecmeye calisiyor ve basaramiyor. Arabaya carpiyor.. Yana devriliyor… Kisacik bir an.. Ben “nasil dusmeliyim” diye dusunuyorum, gulceyi tutmaya calisiyorum. Gulce “oluyor muyuz, bu an o an mi” diye dusunuyor. Kanka kisisi gozlerini kapatiyor. Gozunu actiginda kendini tuktuktan 3 metre kadar uzakta kaldirima ucmus olarak buluyor. biz gulcem ile tuktukla beraber devrilip. kafamiza ve bircok baska noktaya darbeler aliyoruz. Birbirimizi yokladiktan sonra kankami ariyoruz.. Bangkokta islek bir caddede, yaralarimizin farkinda olmadan kaldirim kenarinda oturuyoruz..dilimizi ve ingilizce bilmeyen insanlara derdimizi anlatmaya calisiyoruz.. tum bunlar olurken gokteki zeplini ve hissettirdiklerini hissediyorum.. sacmalamak..

..
..

(bir saniye sonrasi)

kenarda oturmusuz. kanka kisisi dizlerinin ustunde. gulce ve ben uyanigiz. ambulance diye bagiriyoruz. polis falan yok. islek bir cadde. insanlar basucumuzda. ambulance, ambulance aminakoyim. cok insan var. bilmedigimiz bir dilde konusuyorlar. bir yabancinin sultanahmette kaza gecirmesi gibi. kendi dilince derdini anlatmaya calisirken bizim “nolmus amingoyum, olmus mu la, o saatte orda ne isi varmis” dememiz gibi. motorsikletle bir kadin ve adam geliyor. kadin yuzumuze bakip nasilsiniz iyi misiniz diye soruyor. iyiyiz, cok iyiiz. hayatta kalmaya calisiyoruz. ambulance diyoruz, tamam geliyor diyorlar. o arada tansiyonum dusuyor. gulce ve kanka kisisine eger ulasirsak doktora soylesinler die basim donuyor ve kusmak hissim var diyorum. ambulans geliyor beni once aliyorlar. o esnada gulce kusmaya basliyor. tam ben ambulansa girerken onu goruyorum. kanka kisisi benimle ambulansa biniyor. ne bir boyunluk, ne bir oksijen. yarrak gibi hastaneye goturuyorlar. o anda boynumuz kirilmis olabilir, elimiz ayagimiz kirilmis olabilir, ic kanamamiz olabilir, olabilir de olabilir.gulce ve tuktuk soforunu ayri bir ambulansa koyuyorlar. kafasini carpip kusan insani yolcu gibi oturtarak goturuyorlar. taylandin anasinin ami gibi saglik sisteminde bir sekilde hastaneye ulasiyoruz. kafa ve vucud filmlerimiz cekiliyor. benim bir seyim yokmus. kanka kisisi kafasini vurup vurmadigini hatirlamadigi ve gulce de kustugu icin onlari hastanede tutuyorlar, benim bir kac siyrigim var diye taburcu etmeye karar veriyorlar. sonra hastanenin idari islerinden sorumlu olan bir kadin gelip esin burdayken sen de gitme burda kal diyor da bende hastanede kaliyorum. kadin diyorki ucunuzde ayni katta yanyanasiniz. odalarimiz belli olunce anliyoruzki hepimiz ayri katta, birbirimizden bihaberiz. tum bu sacmalik icinde belki de en buyuk arti sans eseri bir ozel hastaneye goturulmus olmamiz. ve tum masraflari tuktuk sigortasindan alacaklari icin mi yoksa insanliklarindan mi bilemiyoruz bize cok iyi davranan hastane personeli..

sabah oluyor. vatzap araciligiyla haberlesiyoruz. ben orta kattayim. konsa cikar gibi geziyorum. alt kata inip gulcemi goruyorum. hafiften kendine gelmis. gulumsuyor. bir ust kata cikip kanka kisisini goruyorum. o da gulumsuyor. doktor gelip kontrol ediyor, bi film daha cekelim diyor. cekelim be doktor diyorum, ayda sevisenler 2, mavi donun var mi? -var yaz kizim kendi donu varmis.

sabahin altisinda uyandigimiz gun bitmiyor. gulcem ve ben taburcu oluyoruz. yeni doktor geliyor. kanka kisisinin yeni rontgenini cekiyor. kaburgada kirik var. ama yapacak bir sey yok. kendi iyilesir diyor. daha tatilin ikinci gunu.yilbasi bile olmamis. gorulecek iki ada, gezilecek tonla yer, icilecek onlarca icki, biriktirilecek onlarca ani var. doktor hepiniz devam edebilirsiniz diyor. devam edelim de nasil?

tatile devam mi etmeli, eve geri mi donmeli? ne yapmali?

iki hafta icin bir araya gelmis insanlariz. dunyanin farkli noktalarindan bir araya gelmisiz. turistiz. aklimiza hic boyle bir kaza yapmak gelmiyor. instagramda yasayan insanlar hic boyle seylerden bahsetmiyorlar. benim fikrim eger geri donersek tamamen psikilojimizin bozulacagi, devam edebiliyorsak devam etmek yonunde. her turlu zorluga karsilik sukur duygusuyla yetistirilmisimiz. ailene sen bakacaksin dusturu ile. fakir edebiyati yani. kanka kisisi de ayni.. devam diyor.. gulce aslinda donmekten yana, devam etmenin riskli olabileceginden endiseli (hayatta son aldigi risk benle evlenmek ve Avustralyaya yerlesmek olan biri sonucta kendisi.. risk sevmez) ama gruba uyuyor…

devam ediyoruz…

4 comments

  1. Selamlar Anlatıcı,

    Çok uzun ara oldu bu sefer ama yılmadım anlatıcı, o istatistiklere devamlı olumlu katkım oldu aylardır.
    Kaza olan kısıma kadar yüzümde ki devamlı gülümsemeye bazen kahkahalar eşlik etti. Üzüyordun bu sefer anlatıcı, geçmiş olsun.

    Bugün de chrome açılış sayfasında kısayollar kısmında kendine yer bulmuş siteye bir bakayım dedim umutsuzlukla, anlatıcı bizi unutmuştu ama olsundu, iki saniye sayfa açılır yeni yazı olmadığı görülür başka sitelerde devam edilirdi. Sayfa açıldığında olayı algılaya bildikten sonraki sevincimi şöyle ifade edeyim anlatıcı: “Allahım gole bak yok böyle gol avrupa sahalarında, şapka da çıkartın önünde de eğilin ayakta da durun selam da verin Deivid Deivid Deivid Deivid müütthiş müthiş müthiiş.” Son kısmı anlayamayan kişilerden özür dilerken sözlerime burada son veriyorum.

    Saygılar.

    • selamlar sevgili Dogan, unutmak degilde yazacak malzeme olmamasi diyelim. Istatistiklere olan katkin ve bloga bizden fazla bagliligin icin tesekkurler. Ayrica Deivid’in o golunde attigim taklalarin haddi hesabi yok, anlayamazsiniz 🙂

      Saygi ve sevgi.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s