çay iç bişi iç.

Selamlar okuyucu,

Çağ açıp eskisini kapatamayan bloğunuz vakitlice yine yayinda. Artık yazıya istediğim gibi girebiliyorum, ysk’nın mühürsüz yazılar da kabul olabilir açıklaması ile evde sevinç çığlıkları yükseldi resmen. Gönderme nasıl ama. Bazen çok küfür ettiğimiz doğrudur ama simdi burada okkalı bir küfür gerekmez mi? allahtan üstümüzden kamyon geçmiş gibi değiliz. Referandum akşamı evde oluşturduğumuz kriz masasında süreci takip edebilmek adına rakı ve mezelerimiz mevcuttu. Saat farkından dolayı sonuçlar saat gece on iki gibi düşmeye başladığında biz de yaş üzüm tekirdağın anason ve üzüm kokularını daha yeni çekiyorduk içimize. Afili kaybedenlere yakışır şekilde epik bir sonuç oldu. Hırsızlar ve mezarcılar bahsi varsa kesinlikle yüklü miktarda böbrekle girilebilirdi.

Sabaha karşı fatih portakal’ın aaaa biz sonuçlari aa’dan alıyormuşuz, bu sebepten afrika gol kralı maliden çıkarsa, mencistir yunaytıd türksel süper ligi kazanırsa ve ali şen baskan fenerbahçe şampiyon olursa secimi hayır kazanabilir tarzı tatlı su kurnazlıklarını bırakarak rakımızdan son yudumları aldık. Artık başkanlıkla yönetilecek güzide ülkemizin son çivisi de çıktığına gore daha ne yapılabilirdi ki?

IMG_20170501_170816

Neyse bize düşen anlatmak. Ne diyordu bana bir şeyhler oluyor da altan erkekli. Anlat dedi tanrı, sen sadece anlat. Gerçi bunu bize demedi ama biz rol çaldık kendimizce. Geçenlerde yolda yürüyorduk. yolda yürümek, masaya oturmak gibi. Canımızı yolda bulmadık, kaldırıma geçtik. Gülce dedi ki bir çay yazisi yazalim. çay yazısı. Çayın tarihçesini anlatacak halimiz yok tabi. çayın buğusu, dışarda yağmurun cama vurduğu ses ve norveç dolaylarında kaydedilmiş bir grubun kulaklarımıza çaldığı nordik ezgilerle çay uzerine bir güzelleme yapalım, biraz da onun ekmeğini yiyelim yani. Gerçi yazı yazıldığı esnada yol üzerine masalarını atmış bir cafede filet vayt ve latte içiyor olduğumuz düşünüldüğünde oldukça ironik bir durum da oluşmadı değil. Ama olsun çay güzel şey. ne de olsa bir mayıs günlerden, işçinin, emekçinin offışıl içeceği çayımız canımız. bir demet tiyatroda spartaküs vedat ve sulhi’nin atışmalarının can yoldaşı.   şehirler arası yolculukların vazgeçilmezi mola yerlerinin ikrami olan zamanlardan geliyoruz. Ya da bir vapurun arka tarafında soğuktan götü donarken ben farklıyım amuğa goyim tarzıyla elini çayla ısıtmaya çalışan bünyelerin hezeyanlarını taşıyoruz. Yanında uykusuz ya da penguen ya da leman olmazsa olmaz. Beşiktaş iskelesinin yanında küçük taburelere oturup çay içtiğimiz bir yer vardı. Vapuru beklerken, dershane çıkışında sohbet etmek için ne güzel bir yerdi. Bir gün yine gitmiştik de ilk çayları içerken eleman gelip sizin yedi oldu di mi abi demesiyle dumur olup, espri mahiyetinde tabi canim sekiz de olabilir demiştim de sekiz çay parası almışlardı, belediye bunları kapattığında sevinmiştim içten içten sonraları.

IMG_20170501_170918

Rizenin güzel ve bayırlı sokaklarından yukarı çıkarken çay enstitüsüne uğrayıp, o güzel bahçesinde cay içebilmek ne güzel bir şeydi. Ama en güzel çay soğuk kış günlerinde zaman ve mekandan bağımsız içilen çaydır. Türkiye romantik sağ ve solcularının değişmez çay sigara edebiyatlarını, bıyıklarını ve dişlerini sarartan bu ikilinin yol açtığı birlik ve beraberlik duygusunu düşündükçe aslında paylaşamadığınız şey yok da paylaştıklarınız ne güzel dedirtiyor insana.

Rakı, çay, bira, kahve. Ulan resmen içmek için yaşayan insanlarmışız izlenimi veriyoruz. Aslında evet içmek için yaşıyoruz. Bir de nostalji hastalığımız var. resmen uzak durulacak tipleriz. Bana biri bu muhabbeti yapsa iki dakika sonra abi benim bi işim vardı da evde atom koydum ocağa, onu parçalayacağım falan diyorum.

okuyucu gördüğün gibi boş beleş işlerin bloğu vakitlice işinde uzman. boş isler koçu resmen. boş zamanınız mi var gelin bize, hallederiz. bu boş işlerin içinde arada kültür sanat işlerine de yer veriyoruz. daha önce bahsettik mi bilmiyorum bu ara avustralya tam bir türk şöleni yaşadı. önce mercan dede geldi, pesinden baba zula ve dun itibari ile cahit berkay ve teoman teşrif ettiler. mercan dede güzeldi, baba zula skandaldı desek yeri, biz beğenmedik belki, biz beğenmiyorsak kötüdür, bok atarız çünkü beğenmezsek. Neyse dün teoman ve cahit berkay’a da bu düşüncelerle gittik. şehrin ortasında kendi derebeyliğini ilan etmiş crown diye bir kumarhane var. hem dikine hem enine buyuyor burası. tam şanli nehrimiz yarra’nın yanında. su akıyor kumarhane büyüyor. bu kumarhanenin içinde bir salondaydı konserde. ikinci kata, terasından harika şehir manzarası görünen bir yer. ama içeri girerken kurupiyelerin ve kumar oynayanların yanından geçerken ufak bir ocean eleven havasına girmiyor değiliz. neyse ki çabuk atlatıyoruz havayı. cebimizde uç kuruş var zaten, onu da elin kumarcısına mı kaptıralım. kasa her zaman kazanır bebeğim.

bu duygularla lobide Cahit Berkay’ı görüyoruz. hararetli bir şekilde yanındakilerle konuşurken, abi hastasıyız diye bölüp ufak bir sohbet ve fotoğraf havası veriyoruz. tabi diyor, telefonu fotoğraf çekmesi için yanındaki kişiye veriyoruz. Sonra Cahit abi söyledi, Cem Karaca’nın oğlu Emrah Karacaymış o kişi de. cahiliye devri onlayn resmen.

sonrasında konser gerçekleşti ve resmen bir ziyafet oldu. Cahit Berkay ve Emrah Karaca ile başlayan güzel müzik, Barış Manço ve Cem Karaca şarkıları ile arada söylenen izmir marşı ile ivmelendi ve teoman ile zirve yaptı. Teoman ne güzel müzisyen ya. ne güzel bir sesi var. en son on sekiz sene önce 99 yılbaşı günü park ormanda dinlemiştim. yeni yetme bir ergen olarak, dumandan sonra sahneye çıkmıştı gece yarısı, biz o arada efes pilsen sponsorluğunda sınırsız biralarımızı insan gibi içme kısmını aşmıştık o yüzden konsere dair tek hatırladığım teomanın gençliğin verdiği gazla dev gibi bir projektörü güzel kızların üzerine tutması ve bize ışık gelince yapma amin oğlu diye bağırmamızdı. kendisi de ergendi o donemler.

işte böyle böyle geçti zaman. ne diyorduk çay. çay güzel şey işte azizim. sabah içiyorsun, öğlen içiyorsun, aksam yemeğin üstüne içiyorsun, demleyip içiyorsun, sallama içiyorsun, boğaza karşı içiyorsun, otobana karşı içiyorsun, dağ başında içiyorsun, merkezi bir yerdeki büfede içiyorsun, plastik beyaz bardakta içiyorsun, ince belli de içiyorsun, ajda bardakta içiyorsun, bazen gazete kağıdı üzerine serpilmiş kahvaltıda su bardağında içiyorsun, pudralı kol böreğiyle içiyorsun, nargilenin yanında, rakının yanında, divanin uzerinde bir elinle ayağını altına alırken bir elinle bardağı tutarak içiyorsun. hiç geçmeyecek zor zamanların efkarında başını duvara yaslarken yine çayını içiyorsun. bi çay ısmarla da dostluğumuz artsın denilen arkadaşlarla içiyorsun. bişe iç çay iç diyen kurnaz esnafla içiyorsun. dosta güven veren o buğusuyla sevdiğine bakarken de içiyorsun. çay seven bloğunuz vakitlice klişelerin efendisi, herkese bizden çay bu güzel 1 mayıs gününde, ama şakire yok.

IMG_20170501_170853

3 comments

  1. Yazıyı çay içerken okudum tesadüfen, kah küfrettim kah güldüm.. Sydney’den şerefe ☕️ Yoruma da çayımın fotosunu koyasım geldi ama teknolojinin gözü kör olsun! Emojilere ince belli çay bardağı tasarlayan köşe olur demedi demeyin 😉

  2. Okurken gözümde canlandı resmen, Beşiktaş iskelesindeki tabureli çay bahçesi ve simsiyah bıyıklarıyla Adnan abi (Yarım saattir düşünüyodum abinin adı neydi diye, vahiy gibi geldi bi anda 🙂 ) İstanbul’da en sevdiğim yerlerdendi, üşenmez, Kadıköy’den vapura binip çay içmeye oraya giderdik. Hey gidi.. (Kaşla göz arasında nostalji yaptım resmen)
    Neyse, İstanbul’dan selamlar, sevgiler…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s