Çevre Bilinci ve Geri Dönüşüm

Daha az tüketmenin bir yöntemi olarak 2. el eşya kullanmaktan bahsettikten sonra biraz da geri dönüşüme dokunmak istedim. Avustralya bu konuda yani daha geniş çerçevede çevre bilinci konusunda oldukça kafamı karıştıran bir ülke. Hala daha bu konuda kesin bir yargıya varabilmiş değilim.

Çevre mevzuu derin mevzu bunu birey, toplum ve devlet bazında ayrı ayrı ele almak lazım ki haddim olmayabilir ama dilimin döndüğünce iki kelam etmeye çalışacağım.

göze ilk çarpanlardan başlayalım :

Atık-çöp ayrıştırma : Yerel yönetimler insanları çöplerini ayrıştırmaya teşvik ediyor. Bunun için de her eve 2 adet çöp bidonu veriyorlar. Birisi normal atıklar diğeri de geri dönüşüm için. Bununla birlikte bahçeli evlerin bir kısmında kompost atık ünitesi olduğu da görülüyor. Nedir kompost? En basit ifade ile organik atıkların toprağa karışarak bir tür doğal gübre elde edilmesi yöntemi. Hem atıklarınızdan kurtulmuş hem de toprağınızı zenginleştirmiş oluyorsunuz. Şu ana kadarki gözlemlerimiz devletin teşvik ettiği bu çöp ayrıştırmaya insanların da riayet ettiği yönünde.

Sokakları-çevreyi temiz tutma: Bu konuda sanırım şehirler ve bölgelere göre değişen bir tutum söz konusu. Genele bakacak olursak insanlarım büyük çoğunluğunda yaşadığı çevreyi temiz tutma alışkanlığı özeni olsa da bazı mahallelerde sokaklarda az da olsa çöpe rastlanabiliyor. Irkçılık olmasın diye genellemelerden de kaçınmak adına bu kısmı detaylandırmayacağım. Buna ek olarak zaman zaman toplu taşıma araçlarına içeçecek kutularını atan insanlara da rastladım. Burada ilginç olan ise bence şu. Örneğin Türkiye’de biz her ne kadar bu konuda özensiz bir millet de olsak birisi toplu taşıma aracına bir atığını bıraksa mutlaka çevreden birileri o kişiyi uyarır ve almasını sağlar o çöpü. ( gerekirse yediririrler o çöpü adama 🙂  Burada – bu bir artı ya da eksi değil sadece öyle bence- insanlar birbirlerine hiçbir konuda karışmadıkları için olumsuz davranış sergileyenleri de uyarmak ya da karışıp yorum yapmak gibi bir şey söz konusu değil. Sanırım bu ” bu benim işim değil” bakış açısı ya da ” aman ağzımızın tadı kaçmasın Ali Rıza Bey” diye ifade edebileceğimiz bir çekinme de olabilir.Aynı şekilde tramvaylarda trenlerde çılgınca böğüren ergenlere de bir kişinin daha dönüp bir şey dediğini duymadım. Hani biz de olsa 4 yurdum teyzesi süper cıkcıklama güçlerini birleştirir ve cıkları ile püskürtür ya gençleri. Burada rahatsız da olsa susuyor insanlar. Sanırım yine ” adam sende”cilik ya da fazla genişletilmiş bir özgürlük anlayışı olabilir bu. ( He ama bak bu ergen arkadaşların hakkını yemeyeyim okula giderken ve dönerken tramvay ve trenler bomboş bile olsa oturmazlar bu gençler. Çünkü kendilerine sağlanan indirimli öğrenci tarifesinin oturma önceliği olmadığını, oturma önceliğinin tam tarifeden ödeme yapanlarda olduğunu bilirler ve bunu ilginç bir şekilde hiç suistimal ettiklerini görmedim.)

Alış Veriş Çantaları : Bu yine bir çok başka batı ülkesinde de aynı şekilde. Yani süpermarketler de insanlara plastik-naylon poşet yerine kullanabilecekleri bez çantalar satılıyor. İnsanların baya bir kısmında da açıkçası bu çantalardan görüyorum. Ama bu konuda eyaletler arasında fark olduğunu sanıyorum. Örneğin Adelaide’daki Coles’da ( süpermarket) alış veriş sırasında yanında kendi çantanı götürmediysen ve oradan bez çanta da satın almıyorsan market plastik poşet için de para kesiyor senden. Yani insanları cezalandırmak suretiyle bez çanta kullanımına teşvik ediyorlardı. Ama burada Victoria’da böyle bir uygulama görmedim. Çabalar daha çok bireysel boyutta. Biz de elimizden geldiğince alış verişe giderken yanımıza bez çantalarımızı ya da adını tuk tuk koyduğumuz pazar arabamızı götürmeye çalışıyoruz.

Daha Az  Kağıt Kullanma : Çevre kaygısı denince doğal olarak aklımıza gelenlerden biri de daha az kağıt kullanarak daha az ağaç kesilmesine sebep olmaktır. İşte bu konuda Avustralya beni ciddi anlamda hayal kırıklığına uğrattı. Üstelik hem birey hem toplum hem de devlet bazındaki uygulamalarda. Bu kadar çevreye duyarlı bir toplum nasıl olur da ” nasıl daha çok kağıt harcarız” diye bir yarışma varmış da oraya hazırlanıyorlarmış gibi davranabilir anlayamıyorum. Bunun – benim gördüğüm- bir kaç tetikleyicisi var. Birincisi evet insanların alışkanlıkları. Elbette bunu gözlemleme alanım iş dünyası. Bilgisayarda hazırladıkları şeylerin çıktısını – gerekli gereksiz- almaya bayılıyorlar. Ben Türkiye’deki iş yerlerimden hatırlıyorum da birini bir dosyanın çıktısını almış görsek ters ters bakardık ve de anlamazdık niye çıktı almış ki diye. Burada ise sistem adeta bunu teşvik ediyor. Diğer tetikleyici ise bence devlet ve özel kurumların bir çoğunun vatandaş ile veya müşterileri ile iletişim yöntemi olarak halen ve ısrarla sadece posta’yı kullanmasıdır. Gerekli gereksiz, önemli önemsiz her konu için posta kutunuzda bir bildirim mektubu bulabilirsiniz. Bu yaşıma kadar posta kutumun hiç bu kadar dolduğu bir dönemim olmamıştı. ( E fatura yaygınlaşmadan önce sadece faturalar olurdu posta kutumda. E fatura da son 5 yılda aldı başını yürüdü malumunuz, bizim posta kutusuna da bir sessizlik çökmüştü.) Şimdi her gün eve gelince ilk işim posta kutusunu kontrol etmek oluyor. Bir ara çalıştığımız bankanın her işlemimizi bize posta ile gönderdiğini fark edip dumur olmuştuk. Neyse ki düzelttik bunu. Ama insanın aklı almıyor nasıl ilk kabul “posta ile yollamak” olur diye. Muhtemelen bunu gerektiren yasalar vardır diye düşünüyorum ama işte bu da işin devlet bacağına işaret ediyor.

Su : Sanırım daha önce bir yazıda Tayfun bahsetmişti bundan. Adelaide ve Melbourne’de ( ve bulundukları 2 eyalette de) musluk suları içilebiliyor. Bu bizim yaşıtımız olup İstanbul’da büyüyen ve ilk çocukluk yıllarında musluktan su içmenin tadını almış sonra yavaş yavaş hayatına su arıtma cihazı ve sonrasında da damacana su kavramları acı bir şekilde girmiş olan insanlar için çocukluk hayal arkadaşına kavuşmak gibi bir şey. İş aradığım dönemde buranın Çevre Bakanlığı’na bağlı bir çevre düzenleme ve denetleme kurumu ile iş görüşmesine gitmiştim. O nedenle de biraz araştırmıştım. Bu abilerin yaptıkları düzenli hava, su, ses kirliliği ölçümleri, alarm seviyeleri vs’yi. O nedenle içim rahat içiyorum suyu. Tabii suyun musluktan içilebilmesinin şöyle harika bir sonucu da var. Pet şişede suya mahkum değilsiniz. Dışarıda yürürken, parkta spor yaparken ya da ofiste çalışırken etrafınızda mutlaka küçük cam, metal zaman zaman plastik mataralarda sularını taşıyan insanlar görüyorsunuz. Suyunu evde doldur, bitince sokaktaki çeşmelerden ( daha çok tulumbaya benziyor) doldur, girdiğin cafe’den rica et oradan doldur, ofiste musluktan doldur ve taze taze iç. Hem temiz suyu içmiş ol hem de daha az pet şişe kullanmış ol. İşte bunu seviyorum.

Geri Dönüşüm – DIY : Bunun yaygın bir uygulama olduğunu iddia edemem tabii ki.Ama yine de bahsedeyim. Daha önceki yazıda bahsettiğim her derde deva web sitesi gum tree’da biraz vakit geçirince çok enteresan ilanlar görebiliyorsunuz. Örneğin inşaat atığı kumları isteyene bedava verilebileceğini söyleyen ilanlar ya da atık kumaş arayanlar, ahşap depo paletlerini verenler vs vs… İlk önce pek anlamlandıramadığım bu ilanları etrafta ve internette gördüğüm ilginç uygulamalarla anlamaya başladım. Örneğin 2 ay kaldığımız paylaşımlı evde çocukların bahçede sandalye yerine plastik kola kasalarını ters çevirerek tabure olarak kullandıklarını görünce ilk aydınlanmamı yaşamıştım. Sonra kendi evimize taşındığımızda ilk 1 ay koltuk almamıştık. O dönemde şehirden dönerken bir köşede atılmış bir ahşap paleti görüne birbirimize bakıp ” neden olmasın” diyerek gülümsedik ve attık tramvaya getirdik. Evet evet tramvayla palet taşıdık. Aşağıda da kanıtı 🙂

 

Naptık peki bu paleti ? Koltuk alana kadar koltuk olarak kullandık. Evet. Üzerine minder koyup oturduk. Koltuklar gelince kendisine emekleri için teşekkür ederek bahçeye aldık. Bahçedeki sandalyenin yanında dikey şekilde koyduk. Bahçeye sigaraya çıkan konuklarımızın çaylarını , küllüklerini vs koydukları bir tür sehpa oldu kendisi. Bahara doğru ise dikey bahçeye dönüştüreceğiz. Küçük saksıları katlarına koyup bahçe duvarına yaslayacağız.

Benim evde mini bir geri dönüşüm DIY çalışmam da hindistan cevizi meyvesinin kabuğu ile oldu. Kendisini kazıyıp soyduktan sonra neden saksı olmasın ki bu dedim ve bahçeden bir minik papatyayı içine ekerek kendisini penceremin en nadide kenarına yerleştirdim. 1 aydan fazla oldu halen muhabbetle takılıyoruz.

papatya

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s