Bu bahsedeceğim konu aslında- muhtemelen- Avustralya’ya özel değil bir çok gelişmiş ülkede uygulanan bir şey, gel gelelim biz gözümüzü canım memleketimizde açtığımızdan ve geri kalan dünyayı ise hep 3 gün 1 haftada sırt çantamıza sığdırmaya çalıştığımızdan bazı şeylerle burada tanışmamız da doğal.
Son dönemde üzerine çok konuşulan yazılıp çizilen bir konu var malumunuz. Daha az tüketmek. Bunun türlü yöntemi üzerine çeşitli bloggerlar, ünlü ünsüz yazarlar hatta sosyal medyada takip ettiğimiz eş dost tarafından yazılan birçok yazı okudum bu güne kadar amma ne şahsen deneyimlemiştim ne de çok mümkün görünmüştü gözüme. Gerçi haklarını yemeyeyim Türkiye’de bunu bildiğin zor şartlar altında yapan yapmaya çalışan bir iki arkadaşım var. Neden zor şartlar olduğunu birazdan açıklayacağım. Ama önce ben neler keşfettim burada “az tüketmek” için bunları anlatayım.
İkinci el eşya kullanmak. Bizim memlekette ayıp, bazılarına göre iğrenç, çoğu zaman “fakirlik” emaresi hatta kimine göre aşağılayıcı bir şey bu. Ne garip değil mi? 80’ler-90’larda orta halli ailelerin çocukları olarak yetişen çoğumuz aslında -varsa- önce ablalarımızın abilerimizin sonra kuzenlerimizin küçülen kıyafetlerini giyerek büyüdük. Kıyafetleri iyi kullanmamıza bu nedenle özen göstertirdi annemlerimiz. Daha bizden sonra giyecekler vardı ne de olsa onları. Bu kültürle büyüyün ailelerin çocukları plazalara girince mi oldu yoksa artık böyle büyütülen çocuklar da mı kalmadı bilemiyorum. Ancak İstabul’da ne çocuğuna başkasının “eskisini”(!) giydiren bir anne görebildim son dönemlerde ne de bırakın kıyafeti son derece önemsiz ve hijyeni önemsiz eşyaları bile ikinci el kullanmayı aklından geçiren insanlar. Birincisi sen aklından geçirsen toplumun o üstüne diktiği alnından girip ensenden çıkan bakışlarının altında ezilmeyip hayatta kalmayı başarman gerekiyor. Hadi o kadar başarılısın diyelim. Peki hangi ortamdan nereden bulacaksın ki ikinci el eşyayı da kullanacaksın. Bak haksızlık etmeyeyim kullandığımız ama artık istemediğimiz eşyaları başkalarına karşılıksız vermek konusunda oldukça cömertizdir. Yok mudur çevrenizde bir ihtiyaç sahibi, kapıcının hanım çocuğu falan giysin bunları.. Ama mesele almak olunca nasıl, ne cüretle ve nereden alacağız ki. Son dönemde freecycle zincirleri oluşmuştu neyse ki ama çok yaygın değildi. Neticede “başkasının eskisini” kullanmanın ayıp olduğu bir kültürden çıkıp gelince burada gördüğüm bu kültür beni önce şaşırttı sonra büyüleyip hastası etti diyebilirim 🙂
Öncelikle bu bir kültür işi ve ikinci el kullanmak bir yoksunluk, fakirlik mecbur olma meselesi değil burada. Kimileri için yazının başında da belirttiğim gibi “daha az tüketmek”, kaynakların tüketimine daha az katkıda bulunmak iken kimileri içinse birçok mağazada bulamayacağın değişik ürünleri bulabilmek demek. Peki nasıl oluyor da oluyor bu 2. el eşya bulmak ya da neler oluyor di mi? Kendi tecrübelerim ve gözlemlerimden yola çıkarak anlatacağım elbetteki. Birkaç değişik yöntemi var bunun.
1- Opshop (opportunity shop) yani fırsat dükkanları : Bunların çoğunluğu çeşitli derneklere gelir getirmek için var olan kar amacı gütmeyen mağazalar. Kimisi Salvos denen klise için çalışan bir dernek kimileri MS hastaları için çalışan dernekler adına satış yapıyor. Sistem bağış-satıl-alış üzerine kurulu. Yani artık kullanmadığınız ama kullanılabilir durumdaki eşyalarınızı bu kurumlara bağışlıyorsunuz. ( mesai saatleri dışında bile kapılarının önünde büyük kutular oluyor ve oralara atarak bırakabiliyorsunuz). Burada çalışan gönüllüler eşyaları kontrol ediyorlar hatta bazen ufak tefek sorunlarını kusurlarını giderip etiketleyerek reyonlara diziyorlar.Neler var derseniz her çeşit kıyafetten tabak çanağa, sepetten yatağa, her tür mobilyadan kitaba, oyuncaktan elektrikli eşyaya aklınıza ne gelirse var diyebiliriz. Fiyatlar kıyafetler için 1 $ ile 15 $ arasında değişiyor, mobilyada da ürüne göre değişmekle beraber sıfıra ile mukayese dahi edilemeyecek kadar uygun .
Biz neler aldık bugüne kadar buralardan peki? İnanılmaz şık ve tatlı mor renk bir kumaş iş pantolonunu 2,5 dolara aldım mesela 🙂 bunun dışında baharatlık, yağdanlık, çay kabı, tabak çanak, amerikan servis,koltuk minderi, sehpa aklıma ilk gelenler. Ve her birini sırf bulduk ve ucuz diye değil çok şık ve tarzı olan eşyalar da oldukları için aldık. Opshop’lara gitmek benim için zevkle yapılan bir hobiye dönüştü adeta:)

2- Gumtree ( Internet): Bu gumtree’ye bir şey olsa Avustralya’da hayat ciddi etkilenir diye düşünüyorum. Zira aklınıza gelen herşeyi satıp alabildiğiniz ve nerede bulurum acaba diyeceğiniz her şeyin adresi olan bir web sitesi. Burada da insanlar tıpkı opshoplardaki gibi her türlü kullanmadıkları eşyalarını bazen bir fiyat belirleyerek bazen de bedava veriyorlar. Ürünün fotolarını, varsa fiyatını veriyor anlaşırsanız gidip adresinden alıyorsun. Hatta bahsedilen eşya bir mobilya ise taşıma için aracı da yine aynı siteden bulabiliyorsun:) Kullandık mı peki? Ayıpsınız her sabah kontrol ettiğim bir websitesidir kendisi var mı acep değişik, ilginç ya da ihtiyaç duyduğumuz bir şeyler diye. Hatta evimizin en kıymetli en sevdiğimiz eşyası olan koltuk takımımızı buradan aldık. Sitede ilanlarda kullanılan ve ikinci el demenin sevimli bir yolunu gördük. “previously loved” yani daha önce sevilmiş. Hatta eşyalarını biz onu çok sevdik uygun ve sevebilecek bir ev arıyoruz diyerek ilan veriyorlar 🙂
3- Kapı önü : Evet aynen öyle. Bazı insanlar ise ne opshoplara gitmek ne de internetle uğraşmak istemeyip kullanmadıkları eşyaları başkalarının almaları için direk kapılarının önüne koyuyorlar. Çoğunlukla pazar günleri ev temizlik sonrası her sokakta en az 1-2 evin önünde bir takım eşyalar olur. Hatta belediyeler tarafından düzenlenen hard waste denen bu büyük eşyaların toplandığı günler oluyor. O gün belediye tarafından önceden duyuruluyor. İnsanlar bir iki gün öncesinden itibaren kurtulmak istedikleri eşyaları kapılarının önüne çıkarıyorlar. Böylece belediye gelip almadan önce başkaları gelip alabiliyor. Kalanları da belediyeler topluyor atık olarak. Peki bizim tecrübemize gelelim bu konuda. Oturduğumuz çevreyi keşfedelim şenlikleri kapsamında yürüyüş yaparken bir evin önünde yepyeni 6 adet sandalye gördük. İlk tecrübemiz olduğu için şaşkın şaşkın bakınırken bahçedeki bir çocuk “alabilirsiniz deyince utangaçlığımızı atıp yüklendik sandalyeleri atladık tramvaya ve getirdik eve. sildik temizledik ailemize kattık. Bunun dışında kutusu içinde ve etiketi üzerinde Polonya’dan gelme bir bardak takımı ( nefret ettiği birinin hediyesi olsa gerek diye düşünüyoruz), plastik kova ve bir açılır kapanır bahçe sandalyesini de aynı şekilde bulduk ve kullanıyoruz.
4- Garage Sale ( Garaj Satışı): Evinde kullanmadığı, kurtulmak istediği eşyası birikenlerin, büyük bahar temizliğine kalkışanların, taşınanların vs tercih ettiği bir yöntem. Satmak istedikleri eşyaları evin garajına, bahçesine ya da kapının önüne çıkarıp satışa sunuyorlar. Bunu internetten ilan vererek, sokaklara kağıt asarak ve kapı kapı dolaşarak insanlara haber veriyorlar. Şu ana kadar her birine tesadüfen denk geldiğimiz 2-3 garage sale görmekle beraber henüz bir şey almadık buralardan.
Bunların dışında henüz deneyimlemediğimiz ama duyduğumuz farklı sistemler de var. Örneğin bebekli aile dayanışması diyebileceğimiz ve hızla büyüyen bebeklere bazı eşyaları – örneğin araba koltuğu-satın almak yerine değiş tokuş ya da kiralama yöntemi ile edinmek bunlardan biri.
Hem daha az tüketerek yerküreye daha az zarar veriyor olmanın nispeten iç rahatlığı hem de başkasının daha önce kullandığı ama bir nevi terk edilen bir eşyayı alıp ona yeniden can vermenin şahsen bende mistik bir etkisi de var. Bu eşyaları kullanırken hep acaba bunu benden önce kullanan nasıl biriydi diye bir takım hikayeler düşünmek de bonusu.