erken gelenler

Selamlar okuyucu,

İyi misin hoş musun diye sormayacağım. Bu amına koduğumun dünyasında bizler gibiler için iyi olabilmek namümkün resmen. Gündeminin her yerinden bok akan, paçalarından sızan bir müptezellik resmen. Ülkenin gündemi ayrı, dünyanın gündemi ayrı. Afganistan’daki Afgan’la Türkiye’deki Afgan apayrı. O sebeple biz kafayı yedik. Hani bazı anlar var ya, değiştiremeyeceğin şeylerin farkında olduğun, oturup kaldığın, yüreğine bir öküzün oturduğu anlar, hah işte ben o anların ya amına koyayım. Karaciğer kalmadı, akciğer uzatmalarda, kalp kapakçıklarımız beni bi salın hacı, bak sıkıntı çıkaracam beni salın diye salınıyo.

Günün üçüncü ya da dördüncü birası olmalı. Yoldan geldik, uzun yol değil, kısa da sayılmaz. İki saatlik yol işte. Cake’den Short Skirt/Long jacket çalıyordu. Çok severiz. Ne güzel zamanlardı lan ikibinlerin başı. Yazar diyor ya, hayatımın en güzel günüymüş, bilmiyordum diye, o hesap bizim gençliğin de en güzel zamanlarıymış, sonradan anladık. Festivaller, filmler, başyapıtlar, istiklalin istiklal olduğu yıllar. Lan clubber akımının başlayıp, mahallede köşe başında bekleyen labunya tiplerin, hacı tiesto geliyomuş haftaya şeklinde muhabbet çevirdiği zamanlardı. Fenerbahçe’nin “bile” başarılı olabildiği, Alex de Souza’ya sahip olduğumuz, pier Van hoijdonkların, anelkaların, keneth andersonların, roberto carlosların Kadıköy’de coştuğu zamanlardı. Roberto carlos daha sonra Sivas’da çay da içti, o başka bi kafa demek.

Velhasıl güzeldik lan. Avrupa birliği yolunda olduğumuz, kokoreci protesto ettiğimiz tarihte kayıtlı. Lan bak şu kokoreç protestosundaki kitle çeşitliliği gezi parkında yoktu, o kadar diyim ben sana.

O arada şarkı değişmiş, ünlü’den rüya çalıyo. “Gözümü açtııımmmm, gördüğüme inanmadım” ulan ne şarkı be, hatta ne klip. Zamanda yolculuk yapmışız resmen, 2021 Türkiye’sinde yap o şarkıyı, klibi de gör ebeninkini tersten. Valla İstiklal marşını tersten okuturlar adama. Zor adamların terslikle bi sıkıntısı var işte. Ters ilişki seviyolar ama en ahlaklı onlar tabe.

“Sana bu şehrin en eski anahtarlarını versem, bulabilir misin çocukluğumuzun sokaklarını” bir şiirden aklımda bu bölük pörçük mısralar kaldı, çok uzun zamandır ara ara aklıma gelir. Şehir değiştirmenin etkisiyle hala keşifte olduğumuzdan bu aralar daha sık aklıma geliyor. Gittiğimiz her yeni semtte, her kasabada dünya haritasında daha önce hiç ulaşmadığımız yerlere gitmenin verdiği heyecan var. Yol açık, yolaçık. Çok sevdiğimiz yolda grubundan bunu da dinledik tabi, dinliyoruz. Tabi kimseye de efendim yola çık, bırak işi gücü, Hindistan’da beş sene yaşa, bi start up kur, sonra batır, götüne buzlu badem sok falan diye tavsiyeler vermiyoruz, yanlış anlama olmasın. hayatın bir teveccühü olarak, amannn neyin açıklaması bu amk ya. Nedir lan bu bizdeki aman efendim, olur mu efendim tavrı.

Size dünyanın en kısa fıkrasını anlatayım bari. “Avustralya Covid sürecini çok iyi yönetti” fıkra bu kadar. Siz tabi oradan Avustralya’yı çıkarıp, Fahrettin Koca’yı koyabilirsiniz. Fıkra bu, istediğiniz gibi oynayın.

Geçenlerde şehri ve doğayı tanıma babında bi hafta sonu kaçamağı yapalım dedik. Mooloolaba adında mükemmel bir yere gittik, hani resmen mootloolook, öyle bi yer. Dedik cuma günü mesaiden sonra gidelim, bi iki saat için ekstra bi gece parası öderiz ama cumartesi orada uyanırız. Vay efendim süper plan. Ulan şansa benim cuma mesaisi iptal oldu mu, Gülce’de öğleden sonrayı izin aldı. Çalsın davullar amk. Vurduk yola, bir buçuk saatlik yol. Ama sonunda denizlere çıkar sokaklar, öyle bir şenlik. Gider gitmez denize girdik, sahilde takıldık, altı bira aldım, sahilde güneşi batırdık. Güzel bir akşam yemeği yedik, Airbnb evine döndük. Sabah kalktık, cumartesi. Geleli on saat falan olmuş. Yarım saat uzakta, hand’s of Fatima diye bir yer vardı, kahvaltılık oraya gittik. Cennet resmen. Peregian beach. Oradan kalktık, Noosa River diye bir yere gittik. Kayak dedikleri, kano dediğimiz, ya da demediğimiz bilmiyorum, bana kano gibi geliyo, ama durgun suda, kürekle takıldığımız aktiviteyi yaptık. Geleli 18 saat falan olmuştu. Kano biter bitmez telefona baktım, karantina ilan edilmişti, acil eve dönmemiz gerekiyordu, saat dörtten sonra derdini hakime anlatırsın diyen polislerle muhatap olabilirdik. İki gece ödediğimiz mekanda yaklaşık 18 saat kalıp götün götün döndük. Unlu cift tatilini yarida birakmak zorunda kaldi menseili televole, magazin haberleri gibi olduk. Erken geldik. offff.

Hayat işte böyle bizim için. Geçen gün Yeni Zelanda tek bir vaka için karantina ilan etti. Bütün dünya güldü. Biz devlet Bahçeli capsi gibiydik, gülmedik. Çünkü bizde de aynı amk.

Geçenlerde Toowoomba diye bir yere gittik. Brisbane’dan bir buçuk saat uzakta, dağ başında bir şehir. Ama çok güzel. Niye gittik dağ başına. Çünkü tanıdık var. Yoksa insan niye dağ başına gider, di mi.

Sene ikibinbeş, ikibinaltı falan. Askerdeyim, İzmir-Eski Foça. Hafta sonu çarşıya çıktığımda internet cafede alıyorum soluğu. O dönemde bir şeye aidiyet kurmaya çalışıyorum. İnterneti keşfettiğim ilk andan beri Fenerbahçe’yle ilgili her yerde varım, mirc32, antu.com, vs. Yeni bir şey arıyorum. İrlanda, Limerickten gelen The Cranberries grubunu çok seviyorum o aralar. Animal intinct şarkısının klibinde ağlıyorum, gencim, depresyondayım. Dedim lan acaba bunların Türkiye’de bir sayfaları var mı. Varmış. Cranberriesclub.com. Şimdi yok, patron kapattı. O dönem bu forum şeklindeki sayfadan güzel insanlarla tanıştım, birlikte tişörtler yaptırdık, cranberries geceleri yaptık, en son konsere birlikte gittik. Velhasıl bu forumda tanıştığım iki güzel insan hem evlendiler hem Avustralya’ya geldiler, yetmedi Toowoomba’ya taşındılar. Onları ziyaret ettik. Hayat bazen ne güzelsin lan. Ben sana şimdi şehri mi anlatayım okuyucu, hem Türk, hem kafa insanlar bulmuşum, ohh dadından yinmez.

Bugün hava güzeldi. Yirmi altı derece. Sabah Eumundi diye bi köye gittik. Pazar vardı. Gördüğümüz en büyük pazarlardan biriydi. İncik boncuk, elbise, yemek, kent var malboro var. Sonra Noosa denen cennete gittik. Noosa çok güzel bir yer. Vizontele’de Müslüm denen hıyarın söylediği video ne kadar güzel bir alet değil mi repliğine Noosa’yı koy, yeridir.

Bitirirken caaanım Siyasiyabend’den Hayyam çalıyordu. “Onlardan değilsen sana zalim derler, onlara aldırma Hayyam” ulan ne güzel söylüyo siyasiyabend. Şehrin anahtarları bizde. Keşfetmeye devam ediyoruz. Sağlıcakla kalalım bozkirin tezenesi. kapak resminin yazinin basligiyla alakasi yok bu arada. :/

Yorum bırakın