tuhaf rastlantılar, tuhaf temaslar

selamlar okuyucu,

nerde o eski ramazanlar dedirten corona ozel ramazan bolumu ile yine birlikteyiz. gunleri, haftalari, aylari saymayi biraktigimiz bu surecin sonu nereye baglanacak merakla beklemedeyiz. ama bana oyle geliyor ki reyting getirmeyince bir anda yayindan kaldirilan boktan diziler gibi olacak. biz o boktan dizi bu hafta yoktur insallah yav deyip, kuruyemisciden yuz gram fistigimizi alirken, kapinin ustundeki 35 ekranda bir bakacagiz arka sokaklarin tekrari var. bu cok normal gelecek birden. virusten cikmak da aynen oyle olacak gibi. once sokaga cikmak serbest, sonra parka gitmek, piknik yapmak derken bir bakacagiz arkadaslarla ev gezmesindeyiz. insan iste herseyi normallestiriyor.

yasadigimiz zamanlar oyle bir geliyor ki ustumuze, hayal gucu denen nane artik islemez oldu. yani biri bir senaryo yazsa, dunyadaki butun barlar ayni anda kapali olacak, berberlere gidemeyen halk kendini mutfaga verecek falan diye guler gecerdik zannimca. buyulu gercekcilik akiminin bile otesinde bir dunya yasiyoruz amk. ara sira cok mu abartiyoruz acaba diye dusunmuyor da degilim. ama got korkusu agir basiyor ki hemen vazgeciyorum bu dusunceden ve ellerimi dezenfekte ediyorum. utanmasak hafta sonu evinin garajinda arabasini parcalayan amerikan aileleri gibi ic organlari cikarip sabunlu sudan gecirip, dezenfektan dokup yerine tekrar koyacagiz.

ic organlarimizi biz cikaramasak da behzat c. bizim yerimize yapti. bitirdik sonunda. ramazan’da behzat izlemek ne zormus olum ya. her sahnede bananazura, her sahnede huseyinin meyhane, olmadi her sahnede behzatin masa alti votkasi. hayaletin firisapci arkadasi ayri mesele, neset ertas gonullerde, savci esra, kalbimizde, ankara icimizde bir ukde. hic gitmedigimiz ankara. 96 bolum yeniden sokak sokak gezdik ankarayi. her bir cinayeti, her bir kalp kirikligini ayri ayri yasadik.

hem de ne yasamak. icimize isledi la. bastan anlatayim meseleyi. hafta ici bizim yerel hukumet “yasaklari kaldirdik kardesim. cikin disari gezin, gonlunuzce piknik yapin” falan dedi. lokantalari falan acmadilar ama olsun. en azindan arabaya atlayip bir yerlere gitme sevdamiz geri geldi. biz de ormana mi gitsek, denize mi gitsek derken atladik en sevdigimiz yerlerden philip island denen filip adasina gittik. deniz var, doga var, daha once anlatmisizdir belki. gez, gez, gezmelere doyamadik. hava da yazdan kalma bir gun diyerek sebnem ferah’la teoman’a nazire yapti resmen. gezdik, dolastik. ruhumuz iftar yapti resmen. uzun zamandir ruh orucundaydik. ozgurluklerimiz elimizden alinmis bir sekilde evde oturuyorduk. kitlesel bir salginin “oldurmedi ama guldurmedi de” seklinde tarif edilebilecek seviyesindeydik. evde olmak, evli olmak ne demek insan yasiyor iste boyle zamanlarda. hani banyoya giriyorsun, ilik suyu bulana kadar konya ovasini kurutuyorsun ya. sonra bir nese ile suyun altina girip keyif yapiyorsun. o sirada densizin biri mutfakta suyu aciyor. senin o guzel keyfin bir anda faciasal bir boyuta ulasiyor. bir sicak bir soguk. bir hisimla banyodan cikip sevdicegine soyleniyorsun. normalde olsa, bir iki trip yaparsin, arkadaslarla bulusursun, iki bira bi nargile icersin, trip uzar falan filan. e ama ayni evin icindesin, gidebilecegin maksimum mesafe onun olmadigi diger oda. ee napican, el mecbur gelip barisip hayatina pardon sosyal medyana kaldigin yerden devam ediceksin. ulan resmen iliski profesoru olduk. dur lan hemen bi iliskiler kitabi yazalim, sahta bi psikolog unvani atalim ismimizin basina da parayi oradan vuralim bari.

parayi bulmak derken okuyucu. krizi firsata ceviremesek de kendimizce calismaya devam ediyoruz. gulce home office olayini dibine kadar yasarken ben de tanidik es dost vesilesi ile bir soforluk isi buldum, her gun melbourne kazan ben kepce, altimda bir kamyonet, halil pazarlama, halil pazarlama soundtracki dilimde geziyorum. bu devirde, is guc aslanin midesindeyken calisabilmek, vallahi balli borek.

ne diyordum, phillip island. beni bilirsin okuyucu, nereye gitsem yasanir burada derim. yasanir burada ama, yasanmali. yasanilmali. dogru adimlar atilmali. meyhanelerden el ayak kesilmeli, barlara ara verilmeli. aaa corona gunlerini tarif ettim resmen. bizim baska turlu kenara iki kurus koyacagimiz yok, doga ana farketti sonunda. adadan donerken behzat c. muzikleri actik. pilli bebek tabiki. ben en cok “bak” sarkisini severim, sonra “siyah beyaz” gelir, berrak, delilik derken liste sakarya dinleyerek uzar gider. iste biz de dizi ne guzeldi, toplumsal meseleler falan diye konusurken jenerik muzigi basladi. cok guzel, hareketli, hem yol yapiyoruz, hem yanda behzat c. jenerigi kayiyor. hani yukarda dedim ya dizi icimize isledi, hadi size hikayeyi bastan anlatayim diye. hah iste o hikaye suraya geldi. jenerik muzigi calarken karsidan kirmizi bi vosvos geldigini gordum. oha oha ohaaaa nidalari ile gulceye gosterdim. sesi actik, arabanin icinde deli gibi adamlara bakiyoruz. yanimizdan gecip gittiler. arkamizi donup, arka camda berna’yi gormeyi istedik, babacik derken. gercekten ruya gibi bir andi. bernanin 99 kirmizi vosvos dilegine bir katkimiz olsun bu da.

bazen, ama nadir zamanlarda iyi bir kitap okudugumu anladigimda yavas yavas okurum bitmesin diye. her bir saniyesinden keyif almak isterim. son sayfaya gelip bitirince de derin bir nefes verip, vay be derim, o mucizevi iyi anlardan biri oldu. sonra da o kalitenin tadini daha yukari cikarsin diye sikko sikko seyler okurum, magazine falan bakarim. behzat bitince de oyle oldu. yutubun ve sosyal medyanin okyanusunda meliksah ve bartu’yla mucbir sebeplere bakmaya basladik. ben o kafayi seviyorum, ayni benim yazilarim gibi. hic bir sike derman olmayan, sabun kopugu muhabbet. safi goygoy. goygoy bile degil aslinda. dinlemekten cok yorumlari okuyorum. mavi tikliler yani matikliler ve digerleri. aslinda inanilmaz bir distopik koku var orada iyi koklarsan. normal insan dedigimiz senin benim zerre kale alinmadigi, az unlulerin normallere fena bir yukardan baktigi, arada tam unlu gelince taklalar atildigi harika bir kadikoy popu.

iyi bir kitap okurken aldigim zevki bu ara bir de michael jordan ve chicago bulls’un 98 sezonunu anlatan the last dance’ten aliyorum. jenerigi atla butonuna basmadigim nadir bir yapim. doksanlarda sabaha karsi tek goz gecekonduda sesi kapali izlenen bulls-utah finallerinin damakta biraktigi harika tat. basketbolun hayatimin tek noktasi oldugu zamanlar. sekiz, on saat gecirilen dedeman lisesi bahcesi. kurulan arkadasliklar, basket maclarina gitmeler, fanatik basket, ismet badem, semsettin bas ve efsane takimlar. efesler, ulkerler, fenerbahceler. tum bunlarla birlikte dusunup izledigim icin oradaki jordan bana hic sinir bozucu gelmiyor. aksine mazide kalan bir cocukluk kahramanimla son bir is dostum, lanet olasi son bir is havasindayim.

nerede o eski ramazanlar diye baslamistik okuyucu. iftar uzeri her gece icilen bir demlik cay, sararmis disler ve 68 kusagi solculari gibi sac sakalimizla o eski ramazanlari yasiyoruz. direkler arasi ve halicte kayik turu yok, sultanahmette serbet yok, erenlerde nargile ve bilumum kazikci iftar lokantalari yok. bunlar zaten yaklasik bes senedir yoktu hayatimizda. o sebeple biz hep takimdan ayri duz kosu yapan topcular gibiydik kendi nazarimizda. ama elimizde hala bayram sabahi kahvaltilari ve raki sofralari var. onlari elimizden alamazlar. cunku laiklik. ahahahhaha

ikinci demlik demini almistir, es dost agirlamaktan kalan kofteler hala mevcut. blogunuz bunlari afiyetle gomerken size de simdiden iyi bayramlar bozkirin tezeneleri. saglicakla kalin, saglikla kalin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s