Köyden indim şehire

Selamlar okuyucu,

Salonda oturmuş, açtığımız yeni biraların ferahlığıyla selamlar hem de. Denizdeydik. Sahilde oturmuş, denizin maviliği ile ormanın yeşilinin birbirlerine ilan-ı aşklarını izliyorduk. Deniz dalgasızdı bugün. Hafif de bir rüzgar, püfür püfür. Sunshine coast’ta hayat tüm sakinliği ile devam ediyor.

Yazamadık uzun süredir, ara vermedik okuyucu, incindik çünkü. Geçen sene popüler olan kısa bi video vardı ya, hani psikoloğa giden adam arkadaşlarına, psikoloğun ne dediğini açıklıyordu. İncinmişsin dedi diyordu, arkadaşları da o ne demek la diyince, “okumuş kadın tabi, hayatını sikmişler diyemedi, incinmişsin dedi” biz de aynı bu abi gibi incindik okuyucu, hem ayranımız döküldü, hem de istenmeyen olaylar yaşandı.

Küçük, tatlı, şirin köy hayatımız incitti bizi. Hayallerle yaşayanı gerçeklerle siktikleri bir dönem oldu. Ahh küçük pembe panjurlu köy evi. Bill Gates’e yargılanacaksın diye bağıran adam gibi haykırıyoruz buradan, Özlem Tekin sen de yargılanacaksın!!

Neler oldu peki? Zeki Demirkubuz’un Masumiyet filmindeki Haluk Bilginer gibi tirat atacağım okuyucu, cigaranı ateşle bize katıl. Yılbaşından önce arkadaşlar sağolsun geldiler, iki hafta misafirimiz oldular. Her şey burada başladı. Tropikal memleketlerin sağını solunu bilmiyorduk, kullanma kılavuzunu da okumadık. Kasım-Şubat arası yağmurlu mevsim. Bize söylemişlerdi de çok siklememişiz sanki. Ya zaten sikleyip ne yapacaksın, yağmurluğunu giy, şemsiyeni bir anda ortaya çıkan şemsiye satıcıları gibi hep yanından tut falan filan. Öyle böyle yağmadı okuyucu, 14 günün her bir saniyesinde, gece, gündüz, öğle arası, akşam üstü demedi, yağdı. Hava sıcaklığı hep 30 derece seyrediyordu. Dolayısıyla bir de nem üstüne. Tatil, tatil olmaktan çıktı resmen. Bir de altyapısı olmayan köy evinde, lağım o kadar yağmuru yiyince taştı sürekli. Ev sahibi bize evi verirken ayda bir kamyon gelir çeker, sıkıntı olmaz demişti, beş ayın her bir haftası taştı lağım. Bahçeye taşıyor ha. Direk ayak altı yani. Sonra kamyon gelip çekiyor, her bir seferi de ev sahibine para demek, masraf demek.

Neyse orayı atlattık bir şekilde. Sonra bir yağmur geldi. Artık biz yağmursuz yaşamanın ne olduğunu unuttuk o derece. Tamam abi yağsın, evde takılırız, dışarı çıkmayız falan diyoruz. Ulan bir sabah kalktık, yağmuru izliyoruz, su seviyesi bir artmaya başladı zeminde. Dereler taşmış. Yazlık, tropik iklim, ayyyyy ne tatlı yaa derken bir baktık Kağıthane’ye taşınmışız. Burada yani Queensland’de evlerin altı boş, direkler üstünde bir iki metre havada kalacak şekilde yapılıyor bu sel mevzularından. Ulan evin altından sular bir akmaya başladı. Bahçeye çıkamıyoruz. Gürül gür bir de sesi var. Su seviyesi dizlerimize kadar geldi. Zar zor yol attık kendimizi, diğer komşularla irtibata geçtik, herkes çıkmış seli izliyor. Sörf tahtasıyla koşan gençler var. İnsanlar alışık duruma sanki ama biz değiliz. Biz hiç Kağıthanede yaşamadık. Yaşadığımız yerin çevresindeki iki dere taşıp evin önünde birleşti. Arabaya güvenli bir noktaya çekip eve gidip selin geçmesini bekledik. Elektrik gidince suyumuz da kesiliyor, sistem bu şekilde. Fırın ve ocak da elektriğe bağlı. Biz de elektrik kesilirse siki tutarız diye hemen yemek yapmaya başladık. Sonrasında korkulan oldu, elektrik gitti. Tuvalate, banyoya kullanmalık yağmur suyu depoladık, bulaşıkları yağmur suyunda yıkadık, elektrik gitmeden önce spotify ve netfliksden şarkıları, dizileri indirdik, artık şarjlar ne kadar idare ederse diye. Köydeki bakkal zor bela açtı, pos makinaları çalışmıyor haliyle ekmeği, yumurtayı yazdırdık. Tam doksanlar resmen.

Sonra yağmur dindi. Hava sıcak, evin altı su dolu. Bir rutubet bir gecede cahil kalmadık ama, kıyafetlerin ve ayakkabıların yarısını küfe kaybettik. Geri döndürülemez şekilde. Tam o sırada bu evden nasıl kurtuluruzu düşünürken, ev sahibinden bir mesaj geldi, almanyadan çocuklar geliyor, evi boşaltın şeklinde. Evde nasıl bir bayram havası esti anlatamam okuyucu. Yılın kalanındaki kirayı ceza olarak ödemeyeceğimiz gibi, taşınma masraflarını ev sahibine ödettik.

Sahilde tekele üç, denize beş dakika mesafede modern, püfür püfür bir ev bulduk. Aynı paraya. Evrene nasıl bir mesaj gönderdiysek bu ev olsun diye, kabul haberi geldiğinde evde bir daha bayram havası. Ev bulmak çok zor çünkü. Emlakcıların organize ettiği, inspection adı verilen kiralık evi görme olayına resmen bir orduyla katılıyorduk. Dolayısıyla talibi çok olunca, evi alma şansın da düşüyor. Ama oldu okuyucu.

Öyle bir köy deneyimi yaşadık ki anlatılmaz. Sel falan hikaye, onlar hayatın tecrübesi. Ama rutubet ve nem bizi bitiriyordu. Bir de sosyal olamamak sanırım. Şehir bebesiymişiz biz. Biliyorduk ama denemek istedik. Kırklı yaşların başında bir yaşlanıyor muyuz tribine giriyorduk, hayat resmen, sieee amuğagoduğum yörü git lan diye bizi kovaladı. Köy möy hikaye yani. Bize market lazım, tekel lazım, bar, pub, meyhane, lokanta lazım. Genç adamız cebimizde bulunsun, para lazım.

Bu şekil okuyucu, iki üç senedir yılbaşlarına bu hikayelerle giriyoruz, kırk yaşında adamız, yılbaşına olaysız girme ehliyeti alacağız yakında. Hayata hep tecrübe olarak bakan insanlarız ikimiz de, üzülsek de çoğu zaman içimize atarız, deneyim deriz, tecrübe deriz. ama bu sefer incindik biraz, hem de nazik bir doktor da yoktu karşımızda, direk suratımıza hayatınız sikildi diye bağırdı ahahahahaha

Ama şimdi iyiyiz galiba okuyucu. Keyfimiz yerinde. Tekel üç dakika. Göbek aldı başını gidiyor. Üzüntüden çok içtik, şimdi atlattık diye içiyoruz. Yarın keyfimiz yerinde diye içeriz. Götümüz başımız büyüdü. Biz en iyisi diyete başlayalım. Denizden geliyorduk, bulutsuzluk özlemi çalmaya başladı, yine düştük yollara diye. Bu bir belirsiz gidiş, hem çıkış var hem iniş diyordu bulutsuzluk özlemi. Ne güzel diyordu. Bizimkisi de o hesap biraz. Rüzgarın önüne kapıldık, gidiyoruz.

Ha bu arada güzel şeyler olmuyor mu? Olmaz mı ya. Her sene spotify listesinde zirveye oynayacak bir şarkı, şarkıcı ya da grup bulurum. Genelde yılın sonuna doğru olur, ama bunca olaydan sonra sanırım, küçük bir hediye paketi yaptı hayat, önden getirdi güzel müziği. Annenmaykantereit. Grubun adı bu okuyucu, anayı bacıyı karıştırma desek de grubun adı bu. Almanyanın kölün şehrinden çıkan bu güzel çocuklar harika müzik yapıyorlar. Dinle gitsin okuyucu. Biz şimdiden play tuşunu kırdık sayılır. Bu sene birinci belli, ikinci kim spotify efendi.

Başka güzel bir şey de okuyucu, sahilde yaşamanın en keyifli yanı, sörfcü izlemek. Her sabah erken saatte geliyorlar ve gün boyunca denizi, okyanusu hiç boş bırakmıyorlar. Gülce ve benim gibi bir çok insan da izliyor kıyıdan. Resmen meditasyon sörfçü izlemek. Sabah ve akşam yürüyüşlerini yaparken mutlaka ara verip izliyoruz. İçinden çıktığımız köy hayatından sonra biraz meditasyon ve ferrarisini satan bilge tripleri iyi geliyor. Hiç leğende yıkanmamış gibi meditasyon falan diyorum ama yapacak bir şey yok, leğen de bizim meditasyon da, kan bizim damar bizim.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s