En son 30 kasımda yazmışız. Çok olmuş. Ama bazı şeyleri halledebilmek için de zaman gerekiyor tabe. Yolculuklar, yolculuklar, yolculuklar.
Geldiğimizden beri göçebe hayatımız devam ediyor. Atalarımızın gen mirasını sonuna kadar kullanıyoruz. Şu an itibari ile bazı şeyleri daha fazla yoluna koyduk. Güzel haber Gülce iş buldu ve bugün itibari ile üçüncü günü. Kendisine kariyerinde başarılar diliyoruz 🙂 Ama hala daha göçebeyiz. Melbourne’a geldiğimizde uzunca bir süre arkadaşlarımızın yanında ikamet ettik. Sağolsunlar bizi son derece güzel ağırladılar. Yaptıklarının maddi bir karşılığı yok tabiki. Şimdi efendim isim verip kimseyi de zor durumda bırakmayalım 🙂 Şimdi iki aylık geçici evimizdeyiz. Kısmen yerleştik artık.

Gelgelelim neler gördük, neler yaptık bu süreçte.
Geldikten birkaç gün sonra gülce’nin bir iş görüşmesi için sidney’e gittik. Tek gün için. Yani tek günde ne anlatılır tabi. Ama küçük İstanbul diyebilirim. Sadece coğrafi olarak tabi. Bir boğaz ve üzerinde köprü, vapurla ulaşım. Açıkçası iyi geldi diyebilirim. Uçakla havadan gördüğümüz manzarada sidney’in beach konusunda melbourne’dan daha iyi olduğu. Daha fazla insan, trenler biraz büyükçe, çift katlı.

Yılbaşında tekrar adelaide’a gittik. Çok çok önceden yaptığımız bir plandı arkadaşlarımızla. Şöyle yayıla yayıla, deniz, kum, güneş diyerek yılbaşına girelim dedik. Adelaide’da üç gün geçirdik. Semaphore beach adlı güzide semtimizde kumlar üzerinde bizim iskele dediğimiz, buradaki arkadaşların jetty dediği yapılanmanın üzerinden atılan havai fişeklerle girdik yeni yıla. Koca ülke bir sene çalışıyor, çabalıyor, vergi veriyor hepsi bu gösteri için. Yedi sekiz dakikalık gösteriden sonra herkes evine gitti ya la. 🙂
Bir de Cristmas zamanı var. Resmen kovboy filmlerinde ki ölü kasabalara döndü şehir. Bütün aussiler ya tatile ya ailelerin yanına gittiler. 25 aralık günü şehirde her yer kapalı olacak dediler. Biz de eve ekmeği, domatesi, yumurtayı yığdık. Sanırsın savaşa giriyoruz emenike. Cristmas akamı gülce ile şehire bir inelim dedik. Aaa şehir merkezi ufak bir tokyo, pekin, Şangay. Sadece bu arkadaşlar varlar. Bütün mekanlar kapalı, bütün lokantalar kapalı, marketler kapalı. Kapalı ulan işte. Bir tek çin mahallesi açık.
Bugün ocağın altısı ama şehir hala tam anlamıyla kendine gelemedi. Çünkü cristmas ayrı yeni yıl ayrı adamlar hepsini birleştirmişler. Herkesler tatilde.

Melbourne büyük şehir. Coğrafi olarak da büyük. Burada artık Amerikan filmlerini daha iyi idrak edebiliyorum. Hani şu adres soran Bruce willis’e “orası üç blok ötede sekizinci cadde ile on altının kesişiminde” diye cevap veriyor ya hani eleman. Hah o elemanın ne demek istediğini artık anlayabiliyorum. Caddeler, caddeler, caddeler. Her yere çok rahat gidebilirsiniz. Sadece caddenin adını ve binanın numarasını söyleyin. Her yerden geçen tramvay, tren, otobüs bulunur.

Nerede yaşanır, ne yapılır, ne yenir? Her yerinde yaşanır valla. Sadece tarzınızı belirleyin. Biz geçici evimizi carlton denen mahalleden tuttuk. Burası şehrin İtalyan mahallesi. Aynı zamanda ne kadar sanatçı, entel, hipster var burada yaşıyor. Yaşamak için güzel semtlerden biri.

İşiniz cbd denen merkezde ise şehre yakın oturmak faydalı. Şehre yakın diyorum ama ulaşım son derece kolay olduğu için aslında istediğiniz yerde yaşayabilirsiniz. Sadece tram, tren uzaklıklarını kontrol etmeniz yeterli. Şu ana kadar gördüğümüz semtler içerisinde kendimizce yaşanabilir dediklerimiz ascot vale, carlton, fitzroy, nortcote, st.kilda, moonee ponds, yarraville gibi yerler. Şehrin dışında ama şehre ulaşımları kolay. Tek veya iki katlı, kocaman bahçeli evler, ya da üç dört katlı içiçe evlerden oluşan unit denilen yapılar mevcut şehrin genelinde. Kiralar da semtine göre değişmekle birlikte iki kişi asgari ücretle çalışsa dahi yaşanabilir düzeydeler.
Eğlence içinse her semtte hotel diye binalar var. Biz ilk geldiğimizde bu binaların adı üzerinde hotel olduğunu düşündüğümüzden girmiyorduk. Sonradan öğrendik ki buralar aslında pubmış. Hem mutfakları leziz hem de uygun ücretliler. Çoğunda bilardo masası mevcut. Eğer gelmeden bu yazıyı okursanız bu binalara girin, çekinmeyin 🙂
Melbourne’a veya avustralya’ya geldikten sonra ne değişti? Açıkcası yaptığımız işin ne olduğunun öneminin olmadığı konusunda aydınlandım. Yani yerleri silerek çalışsan da hem geçimini sağlayabiliyor, hem eğlenebiliyorsun. Eğlence yerleri sadece beyaz yakalılar veya godamanlar için değil. Herkes için. İş veya meslek değiştirmekte çok kolay. Gidiyorsun sertifika merkezlerine, yapmak istediğin mesleğin sertifikasını alıyorsun ve iş aramaya başlıyorsun. Ve kimse de bu durumu garipsemiyor. Ben bankacılığı bırakıp barista olduğumda üç ay aileme haber vermedim. Çok zor durumda olduğumuzu düşünecekler diye. Ama bu benim hayalimdi. Hayalleri anlatmak ne kadar zor bazen di mi?

Halbuki hayat bazen çok kolay. İşini bitir, bir parka git, sporunu yap, çimlerde yayıl, biranı iç, kitabını oku, kendini geliştirmek mahalle baskısı değil, senin seçimin olsun. Böyle günler geçsin. Sonra insanların yüzü gülüyor diyoruz. Ee güler tabi adamlar mutlu çünkü. Bu kadar mutluluk sıkıcı olur mu? Biz kaosdan beslenen insanlarız 🙂 şaka lan şaka. Ne sıkıntısı. Allah başka dert vermesin.
Bakalım ev bulma işlemleri nasıl olacak? Yeri gelmişken ev kiralama olayından da bahsedeyim. Öncelikle realestate.com.au sitesinden evlere bakıyoruz. Bildiğin emlak sitesi işte. Tek fark. İlanlarda evlerin görüş günü ve saati yazıyor. O tarihte eve gidip bakıyorsun, diğer kiralamak isteyenlerle birlikte. Sonrasında ev sahibine teklifi geçiyorsun. Artık kendisi kimi tercih ederse. Ev kiralamada depozito dediğimiz şeyin adı burada bond. Genelde bir aylık kiraya denk geliyor. Ayrıca iki haftalık kirayı da peşin istiyorlar genelde.
Arkadaşlarımızın yanında kalırken ilginç bir ev satış olayına da denk geldik. Bir gün evde oturuyoruz. Dışardan sesler geliyor. Gülce çıktı ne oluyor diye, sonra beni de çağırdı. Karşıda ki ev satılıyormuş. Sokak ortasında bildiğin ihale yöntemi ile. Takım elbiseli, janjanlı bir abi ihaleyi kontrol ediyor. Alıcılar da gelmişler. Sekiz on aile falan vardı. Artırıyorlar rakamı falan. En son bir abide kaldı ev. Evi kaça aldı hepimiz biliyoruz 🙂
melbourne ya da victoria eyaletine gelmeyi düşünenler akıllı telefonlarından ve bilgisayarlarından google maps ve buranın tren,tram, otobüs işletmecisi public transport victoria’nın (ptv) uygulamalarını indirsinler. kesinlikle nefes almak, su içmek gibi.
Biliyorum hiç kangurulardan veya koalalardan bahsetmedim. onlar da var. onlarsız olmaz 🙂
Yolculuk devam ediyor. Yol arkadaşlığımızda.
“görelim mevlam neyler, neylerse güzel eyler”